Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
SS Süleyman Soylu

Dinlediklerim

Sabahat Akkiraz | Bergüzar
Bergüzar

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Fikri Sönmez

Donnerstag, 7. Mai 2009

PARİS KOMÜNÜ’NDEN FATSA’YA DEVRİMCİ SİYASET

PARİS KOMÜNÜ’NDEN FATSA’YA DEVRİMCİ SİYASET



4 Mayıs 1985’te cezaevinde hayatını kaybeden Fatsa eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in anıldığı “Paris Komünü’nden Fatsa’ya Devrimci Siyaset” paneline, Oğuzhan Müftüoğlu, Sedat Göçmen, Mahmut M. Uyan ve Ahmet Özdemir katıldı*
***
SEDAT GÖÇMEN:
Fatsa, kafamızdaki dünyanın bir örneğiydi
Fatsa, Türkiye açısından özel bir öneme sahiptir. Biz burjuva demokrasisini eleştirerek devrimci olduk, Devrimci Yol’cu olduk. Fatsa’da yapılan kafamızdaki dünyanın ufak bir örneğiydi. O deney nasıl yaratıldı, oraya nasıl varıldı bunlar üzerine konuşmamız bugünkü mücadele açısından önemlidir.
Devrimci Yol dergisi 1977 1 Mayıs’ında çıktı. O zaman çoğumuz 20’li yaşlardaydık. En yaşlımız 33 yaşındaydı, biz ona ‘ihtiyar’ diyorduk. Devrimci Yol dergisinin çıkışının ardından ‘Zama, Zulme, Faşizme Karşı’ kampanya başlatarak ülke genelinde örgütlü merkezi bir çalışma içerisine girdik. O kampanya sırasında pek çok ilde mitingler, gösteriler yaptık. Faşizmin açık biçimde görüldüğü, sert bir dönemdi. Buna karşı bölgelere gitmeden önce de Direniş Komiteleri tartışmasını yapıyorduk. Asıl amacımız faşist saldırılar karşısında emekçileri, işçileri, gençleri bir araya getirerek halkın birleşik örgütlülüğünü gerçekleştirmek, direniş odakları yaratmaktı. Ama daha başlangıcından itibaren Direniş Komiteleri’nin aynı zamanda dayanışma örgütlemeye, demokrasiyi geliştirmeye dönük bir hedefini de ortaya koymuştuk.
Bu anlayış doğrultusunda Fatsa’da çalışmalara başladık. İlk zamanlar sayımız çok fazla değildi. Bütün köylerde, bütün mahallelerde kahve toplantıları yaparak işe başladık. Kahvelerin olmadığı yerlerde cuma namazı çıkışlarında konuşmalar yapıldı. Faşistlerin etkin olduğu, çalışmamızın zor olduğu bölgelere girip oralarda da yürüttük çalışmalarımızı. İlk fındık mitinglerini yaptığımız da Fatsa fındık mitinginde 1.500 kişi topladık, Ünye taraflarında 1.000, Espiye de 700-800 kişiydik. Fikri Sönmez bu toplantılara gelir konuşmalar yapardı. Bu mücadele adım adım gelişti. Bu gelişim sağlanırken hareketimiz pek çok militanın omuzları üzerinde yükselmiştir. Kahve toplantılarına başladığımızda ilk toplantıda ben konuşmuştum, ikinci konuşmayı -daha sonra gerilla mücadelesinde yitirdiğimiz arkadaşımız- İlhan (Durmuş) yapmıştı. Çalışma yaptığımız yerlerden Yukarı Çamaş faşistlerin kontrolündeydi ancak kısa zamanda oradaki etkinlikleri ortadan kalktı. Bunda adını anmayı görev bildiğim Şehittin Tırıç’ın büyük bir rolü olmuştu. 1979’a geldiğimizde Fatsa’nın 7 bölgesinde fındık mitingleri yaptık.
O günkü koşullarda yokluklar vardı. Karaborsa var. Sigara yok, yağ yok, benzin yok. Alırsan da 2 liralık bir şeyi 4 liraya alıyorsunuz. Biz buna müdahale ettik. Karaborsayı ortadan kaldırdık. Eşit biçimde, gerçek fiyatları üzerinden dağıtım yaptık, tüccara da bunun parasını verdik. Bu kuyruğa polis de giriyor belediye de giriyor. Bazen polis bizim dağıtımımızı engellemeye çalıştı, kimi zaman çatışmalar da çıktı. Ama halkın gözünde durum şu; ‘devrimciler adaletli biçimde, kimsenin hakkını yemeden dağıtıyorlar, karaborsa ortadan kalkıyor, oradaki sömürü ortadan kalkıyor, birileri buna engel olmaya çalışıyor’. Bizim yaptıklarımız halk içinde sempati topluyordu.
Zamanla yaşamın her alanına doğru müdahale ettik. Bu müdahale komiteler aracığılıyla yapıldı. Halk komitelerimiz vardı, kararlar orada alınıyordu. Fatsa’daki tüm olumsuzlukları böyle ortadan kaldırmaya çalışıyorduk. Halkın kendi kendini yönettiği bir demokrasi anlayışını geliştirmeye çalışıyorduk. Belediye Başkanlığı seçimleri böyle koşullarda gerçekleşti. O dönemde Devrimci Yol seçimleri boykot ediyordu. Merkez de tartıştık ve yerellerin özgünlüğü gözetilerek seçimlere girme kararı alındı. Fikri Sönmez Fatsa’da bilinen, sözü dinlenen devrime bir halk önderi olarak tanımlayabileceğimiz birisiydi. O’nun başkanlığında halkın yönettiği bir belediyeyi hayata geçirdik.
Fatsa’daki belediye başkanlığını aldığımızda devletin tüm kurumları var orada. Kaymakam var, polis var, bankalar var, jandarma var ama halk meclisleri de var; belediye meclisi, belediye encümeni de var. Ama bütün kararlar halk meclisinde alınmış, bunların uygulanması belediye tarafından halk meclislerinin denetiminde yürütülüyor. O günkü koşullarda iktidar mıyız, tam bir iktidar olduğumuzu söyleyemeyiz, devlet her şeye hâkim mi, onu da söyleyemeyiz.
***
OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU:
Fatsa’da ‘bütün iktidar halka’ şiarı hayata geçti
Devrİmcİ Yol’un Fatsa perspektifi neydi? Bizi, Türkiye ve dünya solunun bütününden ayrı şekilde Fatsa pratiğine yönlendiren düşünce yapısı nelerdir? Nasıl o noktaya geldik?
Buna değinirken, Fatsa’nın bir evvelki döneminden başlamak gerekir. Her şeyin bir evveli bir de ahiri vardır. Benim bir yazımda kullandığım bir söz vardır, ‘Fatsa Kızıldere’nin hem eleştirisi hem de devamıdır’ diye. Zaman zaman bununla ne kastettiğim sorulur. Fatsa’nın evvelinde Kızıldere vardır, Dev-Genç çalışmaları vardır. Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Fikri Sönmez o dönemin çalışmalarındandı. Dev-Genç fındık mitingleri, tütün mitinglerine katılırdı.
Fikri’lerle ve Kızıldere’de kaybettiğimiz arkadaşlarla tanışmam Kızıldere öncesine rastlar. Mahir’ler Ankara’dayken uzun süre burada bir eylem hazırlığı yapıldı… Ahmet Atasoy ilk kez bir davetimiz üzerine geldi ve arkadaşlarımızın bir grubunun Karadeniz’e geçmesi için konuştuk. Ordu’nun kırsal bir bölgesinde onları barındırmanın kolay olacağını söyledi, Saffet’i, Kazım’ı, Hüdai’yi peyder pey Karadeniz’e gönderdik. Benim yakalanmamın ardından Mahir’ler Ertan’ı çağırmış ve sonrasında Mahir’lerde Karadeniz’e gidiyor .
Ben Kızıldere’nin olduğu gün emniyetteydim. Emniyete Fatsa’dan, o bölgeden epeyce insan getirdiler. Fikrileri olsun ve diğer pek çok kişiyi getirdiler, DAL’da sürüklediler, bir kısmıyla birlikte cezaevinde yaşadık.
Devrimci Yol - Kurtuluş ayrılığı olarak bilinen, bizim kendimizi Devrimci Gençlik olarak ifade ettiğimiz dönemde Fikri Sönmez Ankara’ya geldi, ‘Ben ayrılık konusunu hem sizden hem de diğerlerinden dinlemek istiyorum’ dedi. Konuştuk, ardından Fikri durdu düşündü, ‘yeterli, diğerleriyle konuşmayacağım’ diyerek o kararlılıkla döndü Fatsa’ya. Fatsa’nın sonraki hikâyesi Devrimci Gençlik’in gelişmesi ve sonrasındaki gelişmelerle yaşanmaya başladı.
Fatsa’nın Kızıldere’nin hangi anlamda eleştirisi hangi anlamda devamı olduğu sorulur. Fatsa Dev-Genç’ten başlayan, Kızıldere ile devam eden sürecin devamıdır. Eleştiri derken Fatsa ile Kızıldere eşleştirmesi değildir.
Devrimci Yol ile THKP-C ilişkisidir anlatılmak istenen. Devrimci Yol THKP-C’ ile ilgili olarak evet bu yolda devam etmeliyiz ama aynen değil, onu taklit ederek değil o günün görevlerini doğru kavrayarak THKP-C çizgisini devam ettirmeliyiz diyerek mücadeleyi örgütlemiştir. Bugün için de geçmişi taklit ediyorlar gibi laflar söylüyorlar. Bunu söyleyenlerin, aslında taklit edip etmeyecek bir geçmişleri de olmadığından, konuşmak çok kolay geliyor onlara. Bizim geleneğimiz geçmişe nasıl yaklaşılacağını kendi pratiğiyle göstermiştir.
Fatsa’yı yaratan bir devrimci düşünce vardı. O düşünceye nasıl yöneldik? Bizim o dönemlerde çok yaygın olan sosyalizm tartışmalarında, Sovyet-Çin tartışmalarındaki tavrımız, geleneksel bürokratik revizyonist anlayışlara eleştirilerimizin bu noktaya evrilmemizde başlangıç olduğunun altının çizilmesi gerekir. 90’lı yıllarda bütün dünyada tartışılmakla birlikte o dönemde çok tartışılmayan yönleriyle biz sosyalizmi tartışıyor, bürokratik sosyalizm anlayışı konusunda eleştirilerimizi ifade ediyorduk. İkincisi faşistlere karşı bir mücadele yürütüyor, bazı yerlerde biz etkin duruma geliyoruz. Bunun üzerine oralarda neler yapmamız gerektiğini tartışıyorduk. O tartışmalarda Tito’nun ‘faşistleri defettiğimiz ve kurtardığımız her yerde bütün iktidarı halka devredeceğiz’ sözü üzerimizde etkili oldu. Bu anlayış, faşizmi yıkacak en önemli güçlerden birisi olduğunu, bir küçük ot parçasının bir kaya yarığında o kayayı parçalayacak güce erişebileceğini ifade ediyordu.
Benim beynime işlemiş bir sözdür. Devletin çatlağı içerisinde biz de iktidarı aldığımız yerlerde halka devretmeliyiz, böyle bir demokrasi anlayışını halk iktidarının nüveleri, sosyalizmin iktidara geldikten sonra gerçekleştirilecek bir şey olarak görülmemesi gerektiği, bu düzenin içinde adım adım inşa edilmesi gerektiğine ilişkin fikirler Devrimci Yol anlayışının temelleriydi.
Fatsa bu anlayışın en güzel ve en iyi gerçekleştirebildiği yerlerden birisi oldu. Elbette ki Fatsa’yı gerçek manada yaratanlar, oradaki mücadeleyi sürdürenler, o fikri hayata geçirenlerdir. Eğer mücadele içinde bunları hayata geçirecek, kavrayacak kadrolarınız, örgütünüz yoksa asla başaramazsınız. Her şeyin bir evveli bir ahiri vardır, diye başlamıştım öyledir. Fatsa’nın evvelini konuştuk, ahiri ne olacak hâlâ olmadı ama dün alanları yavaş yavaş daha çok doldurmaya başlayan devrimci gençler ahirini yaratsın.
***
MAHMUT MEMDUH UYAN:
Fatsa toplumun iktidarıydı
Fatsa, pratiği ve yürütülüşü üzerine konuşmayacağım, o pratik için de doğrudan yer almadım. Ben Fatsa’ya 82 sonrasında, Nokta operasyonu ve 12 Eylül sonrasında kır direnişi sırasında geldim.
Biz tabii ki sürekli operasyonlarının ve baskının ve şiddetin içinde Fatsa’ya gelişi yaşadığımızda Fatsa’yı teorik düzlemde yeterince kavramadığımızı düşündük. Biz, direniş komiteleri anlayışı, işçi konseyleri ve öğrencilerin ÖTK’sını yeterince kavramadığımızı, ayrıca AYÖD’ün, İYÖD’ün ve Dev-Genç’in aşağıdan demokratik katılımla oluşan süreçleri yeterince kavramadığımızı düşünüyorduk. Herkesin dikkatini çeken Devrimci Yol’un kitleselliği, onunla birlikte yürüttüğü iç savaş-çatışma ve genelde umut olma hali söz konusuydu. Devletin de var olduğu, bizim de var olduğumuz yer yer ikili iktidarın olduğu, hayatın ikiye yarıldığı bir süreçten gelerek cunta sonrası Fatsa’ya baktığımızda dikkatimizi çeken oradaki demokrasi ve toplumun iktidarı ilişkisiydi.
Kapitalist yapı içinde farklı bir toplumsallığın ortaya çıkarılmasıydı.
Yaşadığımız süreçlerde gördük ki tarihte iz bırakan şeyler toplumun sade biçimde ortaya koyduğu toplumsallıklar olmuştur.
Paris Komünü ile benzerliği de ilk kez böyle bir iktidarın, doğrudan demokrasi ilişkisinin ortaya çıkmasıdır. Komün’le benzeştirme yanı, Türkiye’nin toplumsal tarihinde de Fatsa’nın böyle bir olgu olarak ortaya çıkışı vardır. Unutulmamış, açığa çıkmış ve üzerine çeşitli tartışmalar yürütülmüştür. Mevcut düzen içinde farklı bir iktidar ilişkisinin görülmüş olmasıdır, Türkiye tarihinin Paris Komün’ü dememizin ana nedeni budur. Fatsa’daki demokrasi ve direniş komiteleri Devrimci Yol’un en özgün yanlarıydı.
***
AHMET ÖZDEMİR:
Tarihsel belleğimizi geleceğe taşımalıyız
Kendİ deneyimlerimizi epey anlattık. Ama birkaç noktaya vurgu yapmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi demokratik katılımcılıktır. Tarihsel belliğimizi gelecek belliğimize yönlendirmemiz gerekiyor.
Komite sözcüğünü o günlerde ilk kez kullandık. Her mahallede ortalama 5 kişi olabilecek, belediye ile halk arasındaki iletişimi sağlayabilecek kurullar oluşturduk. Zaman zaman buna belediye komiteleri dedik zaman zaman halk komiteleri dedik. Demokratik katılımın doğrudan yapılması ile ilgili de birkaç şeyi aktarmak gerekir. Bugün temsili demokrasi ile doğrudan demokratik katılım hakkında da konuşuyoruz. Demokratik değişimin, gelişimin doğurganlığı üzerine kafa yormamızı sağlıyor. Bir seçim çalışması yürütmüşüz ve bunu da belediyeyi kazanabilecek ekiplerin, bütünün ortaklaşa yürüttüğü çalışmaya dönüştürmüşüz. Bizim, hangi mahallenin hangi sorununu, kimlerle çözeceğimiz üzerine program çıkmış. Bu program seçimlerden sonra belediyenin çalışma programı olmuş. O pratik sürecin gelişim seyrinden doğru Fatsa’da yeni bir süreci örmeye çalıştık. O günden sonra yazılmış, çizilmiş teorik saptamalara dönüştü. Bir yerlerde yazılmış çizilmiş olmayan bizim ihtiyaçlarımızın yön verdiği ilişkilere dönüştü.
Bir başka nokta var, bu komiteleşme çalışması belediye içinde de yapılıyordu. Belediyenin de demokratikleşmesi gerekiyordu. Bunun için de belediyenin belli ünitelerinin, işçiler tarafından yönetilmesi gerekiyordu. Çamura Son kampanyasına girerken düşündüklerimiz bunlardı. Seçimler kazanılmıştı ama artık kolektif bir şeylerin yapılması gerekirdi. ‘Ben ne yaptımsa halkımla birlikte yaptım’ sözünün özüne uygun, bir çalışmanın yapılması gerekiyordu bu da Çamura Son kampanyasıydı. Sonuçta bir haftada bu kadar işin nasıl yapılacağı konusunda tartışmamız oldu, Sedat Göçmen’le bu konuda tartışmalar yaşamıştık. O bir haftada bunu başarabiliriz demişti. Tam bir seferberlik ve kolektif çabayla çok öznel bir deney olacaktı ve sonuçta hepimiz sonuçtaki başarıyla şaşırdık.
Demokrasi ve katılım kolay değildir, Fatsa’da bunu önce hazır olanlarla yaptık. Fatsa’da bir durumumuz henüz yoktu, süreç içerisinde gelişecekti. Böyle başladı ve köylerden gelecek az sayıda arkadaşlarla ilk gün başladık. Çok heyecanlı bir çabaydı. Ve Çamura Son kampanyası çok etkili bir kampanyaya dönüştü ama mahalle komitelerini ikiye katlarsanız her mahalleden 15-20 katılımla başladı bu çalışma. Kadınlar tam da 2. gün sürecin gerçek dönüştürücüsü oldular. Ve biz sokaklarda çalışan ilk eylemi, o çalışan insanlara o mahalledeki kadınların çay ve yemek yardımı ve aynı zamanda kocalarına yönelik eleştirileri olmuştur. 6. gün tamamlandığında tam bir şenlik havası vardı ve herkes başarmanın mutluluğunu yaşadı. Yapılan yol üzerinden davullu zurnalı büyük bir yürüyüş gerçekleştirildi. Zaman içerisinde gördüler ki, biz istersek başarabiliriz. Bence Devrimci Yol örgütlenmesi bunun üzerinden gelişti. Sloganı da ‘halkımızın güçlü kollarıyla aşamayacağı engel, başaramayacağı hiçbir şey yoktur, biçiminde olmuştur.

13:33 05 Mayıs 2009
Kaynak: birgun.net

http://www.birgun.net/report_index.php?news_code=1241519615&year=2009&month=05&day=05

Montag, 5. Mai 2008

TERZİLER GEÇER BU DÜNYADAN

fikri_sonmez

Terzilerin atasıydı, adı Hermes. Beş bin yıl önce Mısır’da yaşadı. Yıldız bilimiyle uğraştı ve göğü, atlas kumaşlar gibi yere serdi. Görmek ve bilmek ona yetmezdi, ki hangi terziye yeter, kainatı anlattı insanlara.
Koca boşluğun en altında ölümlülük yeri Dünya var, dedi, en üstünde de ölümsüzlük yeri Zühal yıldızı (Satürn). Bu yıldız, yedinci ve son kattır, evrensel aklın bütün sırları oradadır. Zühal parlak bir ışık içindedir, oradaki ruhlar koparak düşmeye başlar. Düştükçe parlaklığını yitirir ve Dünya’ya ulaştığında artık ruhun ışığı gitmiş, karanlık bir madde olmuştur. Bir sınavdır bu. Insan olmanın, erdemli ve sorumlu olmanın sınavı. Eğer ruhumuzu yüceltmek istiyorsak, karanlık maddeye boyun eğmemeliyiz. Bu hayatın hakkını vererek içimizdeki ışığı çoğaltmalı, yeniden o yıldıza kavuşmalıyız.
Kumaş tezgahının üzerine felsefeyi, yıldızları ve kainatı serer, dünyaya öyle bakardı filozof. İnsanlara biçki-dikişi de o öğretmişti, bu yüzden Terzi Hermes’di adı ve sonradan Yunanlılar ona “üç kez bilgin"" anlamında Trismegiste dedi, çünkü bütün bilginlerden daha bilgindi.
“Terziler geldiler.. kumaşları buldular, kenti doldurdular
O çelenk on bin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
Ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler.""
Kutsal kitaplar o filozof terziden söz eder. Kuran’da adı geçen İdris peygamberin o olduğu söylenir. Öyle ya, İdris terzilerin piriydi, iğne ile dikiş diken ilk insandı. Yıldız ilmini bilir ve “müselles bin ni’me"" diye anılırdı, yani “kendisine üç nimet verilen kişi."" Fen, tıp ve astroloji konusunda insanları aydınlattı, ama o da anlaşılamadı.
“Bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
Patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
Katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
Şarkılara başladılar ölmüş olan bir at için
Makaslarını bırakmadılar
Bekleniyorlardı.""
Ve sonra, ne filozof ne de peygamber olan terziler geldi. Bekleniyorlardı.
O sıradan insanlardan biri, Hermes’ten beş bin yıl sonra.. Sıradan bir terzi, Mısır’dan çok uzak, Fatsa’da.. 1979’da, insanlara ve birlikte yaratmaya inanan biri..
Terzi Fikri’ydi adı, emekçiydi ve Fatsa çok yoksuldu. Türkiye bir iç savaşın içinde boğulurken ve cinayetlere alışırken şehirler, o küçük Karadeniz kasabasında durdu kan.
Dur, dedi halk. Halk, bazen bir dalgadır, dipte birikir, ve bazen bir çığdır, iner ve keser yolları. Terzi Fikri o dalganın içinde bir sesti, o çığın içinde bir umut.
“Binlerce kişi..
ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup
haykırırlardı.
Büyük sesler içinde sen, geçerdin..""
Türkiye karanlığa sürüklenirken, Fatsa başka bir yöne gidiyordu. Halk, sadece seçimlerde hatırlanan oy ağacı değildi artık, kendi kendini yönetiyordu. Mahalle meclisleri her sorunu ele alıyor, kentin çamurlu yollarını kurutuyor, karaborsayı durduruyordu. Mümkünmüş demek, sosyalist demokrasi ve kardeşlik ormanı göveriyordu.
Bir sınavdı bu. İnsan olmanın, erdemli olmanın sınavı. Eğer ruhumuzu yüceltmek istiyorsak, karanlığa boyun eğilmemeliydi -Eğmediler. Bu hayatın hakkını vererek ışığı çoğaltmak gerekiyordu -Çoğalttılar.
Söz, yetki ve karar halkın elinde. Kan davaları bile durmuş, kimsenin burnu kanamaz olmuştu. Fakat bu, birilerinin canına dert verdi. Demirel o zaman da vardı ve “Fatsa’ya bakın!"" dedi.
Baktılar. Tankları ve binlerce askeri, çamurdan temizlenmiş sokaklara sürdüler. Halk meclisleri de neymiş, meclisleri dağıttılar, kan kusturup, karanlığı oraya da yaydılar. Ve yıldızlar çekildi kentin göğünden.
“Terziler geldiler. Ateş ve kan getirmediler.
Hüzünleri kan ve ateşti ama…
Tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda.""
12 Eylül darbesi olduğunda Terzi Fikri ve binlercesi hapisteydi. Devlet, köhnemiş rejimine karşı bir demokrasi örneği olsun istemedi. Eğer bugün geldiğimiz yer, kör zihniyetlerin Türkiyesi ise, birileri bizi buna mahkum ettiği içindi.
Bu zulme, bu haksızlığa ne kadar dayanılabilirse o kadar dayandı Terzi Fikri. Kumaş kesen, iğne tutan parmakları dayandı. Ve sonunda kalbi, o zindanların birinde durduğunda aylardan Mayıs’tı ve artık göremediği gökyüzünde yıldızlar kayıyordu.
Terzi Fikri’nin yıldızı mı? Zühal değil, o başkaydı, ve her yıldızın ayrı bir hikayesi vardır.

(*) İtalikle belirtilen dizeler, Turgut Uyar’ın “Terziler Geldiler"" adlı şiirindendir.
(**) 1979 seçimlerinde bağımsız aday Fikri Sönmez’in Fatsa Belediye Başkanlığı’nı kazanması, ilçede gerçek bir demokrasi deneyiminin önünü açmış, ancak bundan rahatsız olan iktidarın da gözünü korkutmuştu. 12 Eylül’den kısa süre önce kar maskeli sivil faşistlerin katkısıyla yapılan Nokta Operasyonu, bu “korkulan örneği"" ezdi, insanlar işkenceden geçirildi. Türkiye tarihinde halkın kendi kendini yönettiği ilk demokrasi anlayışı yok edildi. Başkan Fikri Sönmez, uzun eziyetlerin sonucunda 4 Mayıs 1985 tarihinde cezaevinde öldü.

http://www.birgun.net/

***********************************************************************

1938 yılında Fatsa'nın en tutucu köylerinden olan Kabakdağ'da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra ailesinin geçimine katkıda bulunmak için bir terzinin yanında çıraklığa başladı. Yaşamının sonraki bölümünde geçimini terzilik yaparak sağladı.

Sosyalist dünya görüşüyle 1965 yılında tanıştı. O yıllarda Türkiye İşçi Partisi üyesi idi. Sonraki yıllarda bölgede çeşitli parti kademelerinde görev yaptı. Önce TİP Fatsa İlçe Sekreterliği, ardından İlçe Başkanlığı görevlerini yürüttü. TİP içinde MDD ayrılığı gündeme gelince, 1970'den itibaren MDD tezlerini savunan kesimle birlikte tavır aldı. 60'lı yıllar boyunca gelişen anti-emperyalist mücadeleye aktif olarak katıldı. 6. Filo'ya karşı düzenlenen protesto gösterilerinde Dev-Genç saflarındaydı. 1968'den sonra Karadeniz'de emekçilerin örgütlenmesi çalışmaları içinde yer aldı. Samsun'dan Trabzon'a kadar gerçekleştirilen çeşitli "Fındıkta Sömürüye Son" mitinglerinde örgütleyici ve konuşmacı olarak görev yaptı. 1970'de Ordu'da fındık üreticilerinin mücadelesini provoke etmek için tüccarlar tarafından düzenlenen mitinge Ertan Saruhan ve arkadaşlarıyla birlikte müdahale etti. Müdahale sonucunda mitingin havası değişti. Üreticiler Samsun - Trabzon karayolunu 12 saat boyunca trafiğe kestiler. Fikri Sönmez, bu olay nedeniyle tutuklanıp yargılandı.

1970 ortalarında sol içinde ortaya çıkan yeni saflaşmalarda Mahir Çayan'ın görüşlerine katılarak THKP-C saflarında yer aldı. 1971-72 yıllarında Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçışlarından sonra, Karadeniz'e geçmelerinde ve bu bölgedeki ilişkilerinde ve eylemlerinde yardımcı olduğu gerekçesiyle THKP-C Davasında yargılandı. Yirmi ay kadar tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. 12 Mart'ın ardından gelen, sol içinde ideolojik karışıklığın yaşandığı dönemde THKP-C çizgisini ısrarla savundu. O yıllarda Karadeniz'deki devrimci mücadelede yer alan genç insanlara örnek oldu.

Fikri Sönmez, 1978-79 yıllarında Giresun ve Ordu yörelerinde yapılan "Fındıkta Sömürüye Son" mitinglerinde örgütleyici ve konuşmacıydı.

Arkadaşı Sedat Göçmen anlatıyor:
"Son derece hoşgörülü; sıcak, dost bir insandı..

12 Mart sonrası cezaevinden çıktıktan sonra Fatsa'ya dönüp terziliğe devam ediyor. Bir yandan da siyasi faaliyetlerini sürdürüyor. O günlerde arada bir deniz kenarında iki kadeh rakı içermiş, ya da kahvede arkadaşlarıyla 51 oynarmış. Birgün gençlerden biri, kahveye girip Fikri Abiyi eleştiriyor. Kağıt oynamanın devrimcilere yakışmayacağı falan gibi şeyler... Fikri Abi bu duruma epey içerlemiş ama o günden sonra da bir daha kahvede kağıt oynamamış. Rakıyı da yine arada bir evinde içerdi.

Doğrusu Doğu Karadeniz'de kitle çalışmasının nasıl yapılması gerektiğini biz, Fikri Sönmez'den öğrendik. Karadeniz'de başka bölgelere oranla kitle ilişkilerinin nispeten daha iyi olmasında en büyük pay sahiplerinden biri Başkan'dı. Çok iyi bir hatipti. Mitinglerde uyuyan insanlar o konuşmaya başladığında uyanır ve canlanırdı. Espiye'de yaptığımız mitinglerden birinde bir konuşma hazırlamıştım. Bir üretici çıktı, kürsüden okumaya başladı. Fındıkta sömürü üzerine bir konuşma, içinde yüzdeler, rakamlar falan var. Köylüleri uyku bastı. O konuşmanın ardından Fikri Abi çıkıp irticalen bir konuşma yaptı, miting alanı birden canlandı; kenarlarda duran köylüler meydanı doldurmaya başladılar..."

Fikri Sönmez, 1979'da yapılan Belediye seçimlerine Fatsa'dan bağımsız aday olarak katıldı. Fikri, Sönmez'in Başkan seçilmesinin neredeyse kesin gözükmesi üzerine bölgedeki faşistler harekete geçtiler. 15 Eylül 1979 günü kendisine düzenlenen bir suikast girişiminden bacağından yaralanarak kurtuldu. Fikri Sönmez, daha önce CHP, AP ve MSP'ye oy verenlerin önemli bir bölümünün de desteğiyle 14 Ekim 1979 Fatsa Belediye Başkanlığı seçimini, diğer tüm partilerin adaylarının aldığı oy toplamından daha fazla oy alarak kazandı.

Fatsa'da ilk iş olarak Halk Komiteleri'nin oluşturulmasına girişildi. Fatsa, sorunları, nüfusu ve toplanabilme özellikleri bakımındarı 11 birime ayrıldı.
Yapılan ilk toplantılarda halkın gizli oy, açık sayım esasına göre komite üyeleri seçildi.

Komite seçimlerine tefeciler ve faşistler dışında herkes; CHP'li, AP'li, MSP'li, demokrat, devrimci insanlar hem aday oldular, hem katıldılar. Seçilen komite üyelerinin görevleri, halkın sorunlarının takipçisi olma, Belediye çalışmalarını denetleme, Belediyece karşılanan ihtiyaç maddelerinin dağıtımı vb. işlerdi. Halkın belediye yönetimine katılımı komite üyeleriyle sınırlı kalmadı. İki ayda bir yapılan halk toplantılarıyla Fatsalıların yönetime doğrudan katılımı sağlanmaya çalışıldı. Bu toplantılarda tartışılarak son şekli verilen "Belediye Çalışma Programı" doğrultusunda yapılan işler Belediye Başkanı ve görevlilerce halka anlatıldı, yapılan eksiklikler ve yanlışlar açıkca tartışıldı; önemli hataları görülen komite üyeleri halk tarafından görevden alındı. Öte yandan bu toplantılar aynı zamanda ülke sorunlarının tartışıldığı meclisler haline getirilmeye çalışıldı. Yirmi bin nüfuslu Fatsa'da, bu toplantılara beş bin yetişkin insan katılıyordu.

Fikri Sönmez anlatıyor:
"Belediye'nin aldığı tüm kararlar halkla tartışılmıştır; halkın onayı olmayan hiçbir iş belediye tarafından yapılmamıştır. Tek cümleyle halk belediyede söz ve karar sahibi kılınmıştır. Demokrasinin gereği budur."

Fikri Sönmez'in mahkeme tutanaklarındaki savunmasından.

Fatsa'da yürütülen ilk büyük belediye çalışmasından biri "Çamura Son Kampanyası"ydı. Fatsa sokakları müteahhitlerin keyfince sürdürülmüş plansız kanalizasyon çalışmaları nedeniyle köstebek yuvasına dönmüştü. Bütün Fatsa'nın sokaklarının temizlenerek yeniden yapılması işine teknik adamların "yıllar sürer" demelerine rağmen halkın gönüllü katılımı ve çevre ilçelerin makina ve ekipman yardımıyla çamur Fatsa'dan 2-3 ay içinde sökülüp atıldı ve ilçeye 4 km.lik yeni bir cadde yapıldı.

"Çamura Son Kampanyası"nın ardından "Fatsa Halk Kültür Şenliği" düzenlendi. Şenlik boyunca her türden sanatsal ya da kültürel etkinlikte doğrudan halkın katılımı gözetildi. Büyük kentlerde yaşayan aydınların, demokratların, sosyalistlerin; sanatçıların da katıldığı şenlik, aynı zamanda bu insanların Fatsa'da olup bitenlere tanıklık etmelerine vesile oldu.

Can Yücel anlatıyor:
" Yerel yönetimler, hem birimlerinin küçük olması dolayısıyla (...) hem de devrimi bir süreç değil, bir an olarak görme yanılgısını saf dışı etme bakımından elverişli ortamlar oluşturuyor. Öte yandan sınıf çözümlemesinde, analizinde devrimsel eylemi meçhul bir ileri tarihe erteleme sonucunu doğuracak toptancılıklara sapacak yerde, yerel toplumu oluşturan halk katmanları arasında çelişkileri gözardı etmeden buluşma noktaları bulmak, ittifaklar oluşturmak mümkün oluyor. Nitekim Fatsa'da köylü, devrimci, işçi ve esnaf arasındaki birlik böylesi bir birlik. Bu birlik toplumun devrim doğrultusunda değişmesinden yararlanan ve yararlanacak olan halkın, böyle bir değişmeden zarar göreceklerin, yani sömürücülerin karşısındaki birliği. Onun içindir ki, bakkala gidip satın aldığınız cigaranın parasını vermeye davrandığınızda, bakkal "Siz Şenliğimizin konuğusunuz, sok bakalım paranı cebine!" diyor... Bu toplu kaynaşmanın bir başka sonucu da kadın-erkek, yetişkin-çocuk arasındaki çelişkilerin sağlıklı birleşimlere doğru götürülmüş oluşu. Gayrı, çocuk da, kadın da erkek karşısında erkin. Kişilik sahibi, çünki devrime sahip çıkmış. Kadın kocasının karşısında elpençe divan durmuyor, ne de çocuk babasının karşısında iki büklüm. Devrim yolunda hepsi yanyanalar çünkü. O güzelim çocuk korosunun başarısı bu yüzden. Bacıların konukları yolda çevirip, hanelerine konuk gelmişcesine dostça elimizi sıkmaları bu yüzden.

Fatsa'da yeni bir yaşama örneği oluşuyor, yeni bir üretim biçimine doğru ve buna paralel yeni bir kültür, yeni bir ekin elbet. Fatsa Kültür Şenliği'nin anlamı buydu.

Ha, onu da unutmadan söyleyim, Fatsa'da hır gür, vur-kır yok. Düzeni düzen olan yerde, dirlik-düzenlik de oluyor:."

4-5 Mayıs 1980/Demokrat
Tuğrul Eryılmaz anlatıyor:
"Fatsa'da, 'Halk kendi kendini yönetemez, ille de tepesinde güçlü bir otoriteye gereksinim vardır' diye özetlenebilecek egemen sınıf savının somut olarak iflas ettiğini gördük. Adı çevresinde ne denli spekülasyonlar yapılan halk komitelerinin ne kadar etkin ve gerçekten demokratik çalıştıklarına tanık olduk. Belediye Başkanı Sönmez'in de dediği gibi, Belediye artık kararların alındığı bir otorite olmaktan çıkmış, yerel yönetim esprisine uygun olarak, halkın aldığı kararlarrn onaylandığı bir makam konumuna girmiş. Yöre halkı Başkanlık kapısının sürekli olarak açık olduğunu özenle belirtiyorlar ki, Fatsa'da bulunduğuyııuz 3-günlük dönem içinde bunu biz de gözledik.

Fatsa'da halk komitelerinde devrimci ögelerin yanısıra CHP'li, AP'li ve MSP'li Fatsalıların da aktif görev alması, Türkiye'deki her tür demokrasi şampiyonunun ders alması gereken bir durum.

Fatsa aydınlık bir yolda ama yolculuk daha yeni bağlamış. Her türlü etkileşim tüm dinamiği ile sürüyor. Öğrenirken öğretiyor, öğretirken öğreniyorsunuz."

Mayıs 1980/Demokrat

Mahmut Tali Öngören anlatıyor:
"Fatsa'da insanı etkileyen en önemli gerçek, orada yaşayan halkın bilinç düzeyidir. Yaşlı başlı insanların sağlam inançları, kararlılıkları ve sorunlara doğru yaklaşımları ve bu gibi düşünceleri arı bir dille açıklamaları Türkiye'de yeni ve sağlam bir gerçeğin F'atsa'da oluştuğunu etkileyici bir biçimde anlatıyor insana.

Eğer gençler, yetişkinler, yaşlılar, çocuklar ve kadınlar biraraya gelip hem sorunların kökeninde yatan nedenleri görebiliyorlarsa, hem bu sorunları ortadan kaldırmak için topluca uğraş verebiliyorlarsa bu gerçekten çok kimse korkacak ve bu gerçeği çok kimse kıskanacaktır.
İçkisini, kumarını bırakıp, işine dönen erkekleri görünce, faşizmin tehlikesini anlatan yaşlı kadınları dinleyince, halkın kendi kasabasının en ağır işlerini çoluk-çocuk birlikte yaptığını öğrenince, bütün bu uğraşlara faşist olmamak koşuluyla her partiye ve her görüşe sahip kimselerin katılabileceğini anlayınca, din adamlarının Fatsa'daki çabanın yararlarını halka anlattığını duyunca, bu eylemlerden korkacakların ve kıskanacakların sayısı elbette bir hayli yüksek olur."

Mayıs 1980/Demokrat
Şükran Ketenci anlatıyor:
"Bence Fatsa'da başarılmış çok önemli birşey var. Fatsa'da devrimci bir çabanın arkasında, halk var. Başarının sırrı ise yola çıkanların masabaşı teorik ve stratejik tartışmaları bir yana bırakarak, Fatsa'da halk için önemli, somut işler yapmış olmaları."

Mayıs 1980/Demokrat

Yazgülü Aldoğan anlatıyor:
"Güncel Türkiye koşullarında karabasanlarla boğulup daralıyorsanız, biraz soluklanıp umutlanmak, yılgınlıktan biraz olsun kurtulmak için Fatsa'ya gitmelisiniz. Büyük partilerimizin karizmatik liderler önderliğinde sonuçsuz uğraşıları yanında bu küçük kasabadaki örgüt çalışması, halkın siyasal katılımının doruğa ulaştığı yerel demokrasi örneği ne kadar anlamlı."

Mayıs 1980/Demokrat

Ünsal Oskay anlatıyor:
"Fatsa'da değişik bir toplumsal yaşam gördüm. Fatsa insanın bugünkü modernleşme süreci içinde yitirilen; yitirilmekte olan ve yerine yenileri de konulamayan kişilik özelliklerine ve değerlere sahip olduğu gözlemleniyor.

Fatsa, çözülmez sanılan toplumsal sorunların insanlara kendi yaşamlarına ilişkin kararları kendilerinin almaları hakkı tanındığında çözümlenebileceğinin umudunu sergiliyor. Fatsalılara yaşadığımız çağ adına teşekkür etmek istiyorum."

Mayıs 1980/Demokrat

Fikri Sönmez'in Belediye Başkanlığı döneminde gerçekleştirilen etkinlikler Fatsa halkının kendine güvenini geliştirdi. Belediye çalışmalarınırı denetiminde de daha titiz davranmaya başladılar.

Fikri Sönmez anlatıyor:
"Eskiden halk belediyeye ödediği parayı sormazdı. Memurların para karşılığı makbuz kesmediğine bile bakmazdı. Çünkü para belediyenin eline geçse de geçmese de kendisine bir yararı olacağına inanmazdı. Benim dönemimde halk helediyeye giden parayı takip etmeye başladı. Çünkü belediyeye giden her kuruşun dönüp ertesi gün hizmet olarak önüne dikildiğini görmüştü. Artık halk helediye gelirlerinin artması için belediye yöneticilerinden daha aktif görev içine girmişti."

Fikri Sönmez'in mahkeme tutanaklarındaki savunmasından.
Fatsa'daki gelişmelerin ardından Ünye, Aybastı, Gölköy, Gürgentepe, Perşembe'de faşistlerin etkinliği kırıldı, Korgan, Kumrız, Akkuş, Mesudiye gibi yörelerde de faşistlere karşı önemli mevziler kazanıldı.

Fatsa'da içki, kumar, kadınlara dayak atılması gibi alışkanlıklara karşı mücadele edildi. Tefeci-tüccarların elinde bulunan köylülere ait borç faizi senetleri önemli ölçüde ortadan kaldırıldı. Yol, su, kanalizasyorı gibi sorunların halkın katılımı sağlanarak çözülmesi doğrultusunda adımlar atıldı. Geniş köylü kitlesinin katıldığı fındık mitingleri düzenlendi. Arazi anlaşmazlıklarından kan davalarına, köy kavgalarından aile içi sorunlara kadar her türden sorun halk tarafından devrimcilerin önüne getirilmeye başlandı ve devrimciler, bu sorunları halkla birlikte çözmeye çalıştı.

Bütün bu gelişmeler devlet yetkilileri tarafından bekleneceği üzre derin bir kaygıyla izleniyordu. Öyle ki, 50'nin üzerinde insanın öldüğü Çorum olayları sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel "Çorum'u bırakın, Fatsa'ya bakın' diyordu.

Önce MHP'li vali Reşat Akkaya'nın Ordu'ya atanması, ardından 11 Temmuz 1980'de başlatılan "Nokta Operasyonu", devletin Fatsa'da Fikri Sönmez'in Belediye Başkanlığı ile birlikte oluşturulmaya çalışılan yeni hayat biçimine doğrudan ve açık saldırısı oldu. Operasyon öncesinde Fatsa AP, CHP ve MSP İlçe Başkanlarının basına yaptıkları "Her yerde kan var, biz burada huzur içindeyiz. Fatsa'da komünist işgal yoktur. Halk vardır. Halkın yönetimi vardır. Fatsa'da ateş ile barut yok, böylesine huzurlu bir yerde olay çıkartmayı istemek niye?" şeklindeki açıklamaya aldırış edilmedi ve Fatsa halkı 11 Temmuz sabahı tank sesleriyle uyandı. İlçenin sokakları asker ve polisle dolmuş, yollar kariyerlerle kesilmişti. Denizde silahlarını Fatsa'ya çevirmiş iki hücumbot duruyordu. Askerler ve polislerin arasında maskeli faşist muhbirler vardı. Sonradan bunlardan kimisi hakkında tutuklama kararı olduğu anlaşıldı.

Fikri Sörımez 11 Temmuz günü bir basın toplantısı düzenleyerek, günlerdir bir kısım basında ve televizyonda Fatsa hakkında süren spekülasyonlara cevap vermek niyetindeydi. 10 Temmuz'u 11 Temmuz'a bağlayan gece sabaha kadar bu toplantının hazırlıklarını sürdürdü. Ancak 11 Temmuz sabahı operasyoncular tarafından gözaltına alındı. Gözaltında olduğu süre boyunca ağır işkencelere maruz kaldı. Ardından 12 Eylül koşullarında cezaevi yaşamı başladı. Fikri Sönmez yargılandığı dönemde de gerici basının boy hedefi oldu. Özellikle Tercüman gazetesinde sık sık "Terzi Fikri"li yalan-yanlış haberler yer alıyordu.

Fikri Sönmez anlatıyor:
"Anlatmak isterim ki, ben otuz yıla yakın geçimimi terzilik mesleğinden sağladım. Bana 'Terzi' olarak hitabedilmesi beni küçültmez, aksine yüceltir. Ben adı geçen gazetenin yöneticileri gibi Amerikan emperyalizminin borazanlığını yapıp da onlara kiralanmadım."

Fikri Sönmez'in mahkeme tutanaklarıdaki savunmasındanFikri Sönmez, ilerlemiş yaşına rağmen cezaevi direnişlerinin en önünde yer aldı. Amasya Cezaevi'ndeki direnişi kırmak için bir işkence merkezi olan Suluova Et Balık Kurumu'na götürülen 25 kişiden biri de Fikri Sönmez'di. Orada 3 ay boyunca işkence gördüler ama direniş kırılamadı.
İşkenceler, cezaevleri, mahkemeler zaten yıllardır önemsemediği sağlığını iyiden iyiye bozdu. Kalbi, bütün bu yükü daha fazla kaldıramadı ve 4 Mayıs 1985 günü hayata veda etti.

Bir arkadaşı anlatıyor:
"O gün mahkemeye geldiğinde yüzü çok solgundu. Israrımıza rağmen cezaevine dönmeyi de, doktora gitmeyi de kabul etmedi. 'Hiç bir şeyim yok, az sonra geçer; 'Yeni birşey değil, beni benden daha mı iyi biliyorsunuz?' gibi sözlerle ısrarlarımızı reddetti. Akşam duruşma bitip cezaevine geldiğimizde Başkan'ın durumu daha da kötüleşti.
Kelepçeler çözülür çözülmez revire götürdük. Hastaneye sevk istedikse de doktor kabul etmedi, ilaç vererek koğuşa gönderdi. İlaçlar sonuç vermedi, saatler ilerledikçe durumu ağırlaştı. 22.30'da yeniden revire götürdük.
Bu kez hastaneye sevkettiler, ayrıca sevk emrinin çıkması ve güvenlik önlemlerinin alınması için Başkan o durumda bir buçuk saat bekletildi. Hastaneye gece yarısından sonra ulaşmış ama yararı olmamış.
Ölüm haberi cezaevine sabah ulaştı.

(...)
derler ki;
kozasından çıkan bir kelebek gibi
yeni doğmuş bir bebek gibi
kendini yönetmenin tadını
usul usul
ellerine içirdi ilçeden insanlar derler ki;
yazgıları avuçlarında
ocaktaki alev
yapraktaki rüzgar gibiydi sesleri ve bağladı orkestra
yeni bir senfoninin ilk notalarını çalmaya yarını koparıp almaya
hazırlanıyordu insanlar
derler ki;
yayılırken içerde ihanet kör dehliziyle orkestranın şefini yitirdik
çatık bir kaş gibi gelen
bir kalp kriziyle
derler ki;
o bir çınardı
denizin ve dağın havzasında
yetmişte de seksende de vardı
derler ki; bir tarih göçmüştür onun göçüşüyle
(...)

Ersin Ergün Keleş'in Bir Avuç Şiir adlı kitabından

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren