"Ölebilir yüzünü bile görmediği insanlar için / hem de hiç kimse onu buna zorlamamışken / hem de en güzel, en gerçek şeyin / yaşamak olduğunu bildiği halde..."
arasorbul - 30. Dez, 13:37
Sol neden başarısız?
En çok karşılaştığım sorulardan biri bu. Genel olarak baktığınızda, solun, toplumun çoğunluğunun çıkarlarını savunduğunu söylemek yanlış olmaz. Sol her zaman bağımsızlık, barış, demokrasi, eşitlik, özgürlük, kardeşlik, dayanışma gibi evrensel insani/toplumsal değerlerin savunucusu olmuştur. Uzunca bir tarih kesiti açısından baktığınızda pek çok konuda haklı çıktığı da görülmüştür.
Evet, buna rağmen sol başarısız ve toplumun dünya çapındaki neo liberal dalga doğrultusunda büyük bir alt üst oluş süreci içine girdiği bu gün de etkisiz durumda. Solun dibe vurduğu bir noktada, sol adına hayata geçirilmeye çalışılan bütün projeler zorlanıyor.
Sanırım hepimizin mecburen mutabık olduğumuz tek şey de bu.
Bunun nedenlerine gelince, kuşkusuz hepimizin anlatacak bir yığın ve çoğu da haklı hikayelerimiz vardır. Tabii benim de...
Yılın bu son yazısında maksadım bu sorunun nedenlerini uzun boylu tartışmak, teorik izahlar yapmak falan değil; sadece bu konuya dair kendi hikayelerimden küçük bir bölümü sizlerle paylaşmaktan ibaret.
Bu ülkede solun ve halkın başına gelen en büyük kötülüklerin başında 12 Eylül gelir. Bir askeri darbe kararı alındığı 12 Eylül'den aylar önce biliniyordu. Arkadaşlar o dönemde faaliyet yürüten yirmi kadar sol örgüt temsilcisiyle bu bilgiyi paylaştılar. (Bu insanların hepsi şimdi hayatta.) Böyle bir darbeyi engellemek için ne yapılabilirdi? En azından darbecilerin işini kolaylaştıracak eylemlerden kaçınılabilir, ortak kitlesel eylemler yapılabilir, önlemler alınabilir miydi?
O tarihten sonra 12 Eylül oluncaya kadar sekiz ay geçti. O arada sol ne yaptı dersiniz? Bu güne kadar kimsenin üstüne alınmak istemediği bu tür soruların yanıtını bulmak için o günlerin tarihini hatırlamak yeterli.
Faşist bir darbeye karşı ortak önlemler alma konusunu kimse ciddiye almadı. Bazılarımız "Faşizm geliyor diye pasifizm öneriyorlar" biçiminde yazılar yazdı. Türkiye tarihinin en karanlık dönemini başlatan bir faşist darbeye beş kala, bırakın bunu önlemek için ortak önlemler almayı, sol gruplar birbirlerine karşı şiddetli bir mücadele ve rekabet içine girdi. Herkes kendi başarısını başkasının başarısızlığında aradı, diğerinin başarısını kendi başarısızlığı olarak algıladı. Askeri darbeden önceki bir iki ay içinde, solun kendi iç çatışmaları, ayrışmaları en üst düzeye çıktı. Sol içi çatışmalardaki ölümler en çok o dönemde oldu. Bunun bir rastlantı olduğunu düşünmek mümkün değil.
Bu durumu önleyebilmek için o dönemde sol gruplar içinde taraf sayılmayacak kişilerden yardım istedik. Çünkü solcular bir birlerini dinleyecek durumda değildi. M. Belge ve M. Belli bir çağrı metni yayınlamayı kabul ettiler. Metnin son hazırlıkları yapılırken, 11 Eylül'de akşam üzeri M. Belge'nin beni aradığını bildirdiler. Metinle ilgili bir şey konuşacağımızı düşünerek yanına gittiğimde bana "geldiler" dedi. Birlikler çoktan harekete geçmiş, darbe başlamıştı.
Sonrasını herkes biliyor.
12 Eylül'den sonra kafama en çok takılan sorulardan biri, gelişini önceden herkesin gördüğü, hani bizim de neredeyse davul zurna ilan ettiğimiz 12 Eylül darbesinin, önlenip önlenemeyeceği sorusu olmuştur. Aynı soru çeşitli röportaj ve söyleşilerde de soruldu bana. Birgün gazetesinin Pazar eki için yapılan bir söyleşide de bu soruyu "Bence önlenemezdi. Genel olarak sol olsun, o dönemde en geniş topluluğu oluşturan kesim olarak biz olalım, 12 Eylül'ü önleyebilecek, yani Türkiye'ye karşı dünyanın en büyük güç merkezleri ve onun denetimindeki baskı güçlerinin tezgahlarını, oyunlarını bozabilecek donanımda, yetkinlikte olgunlukta değildik" diye yanıtlamıştım.
Bu yüzden, sol deyince "kabahatin çoğu sende sevgili kardeşim" diyen Nazım gelir aklıma.
Şimdi 12 Eylül'den sonra bir çeyrek yüz yıl geçti. Dünya da Türkiye de çok değişti. Sol deyince, işe bir de bu yönden bakmak, "sol ne kadar değişti" diye de sormak gerekiyor. Çünkü sol değişen çağı doğru yorumlayabildiği kadar, kendisini başarısızlıklara mahkum eden geçmiş yanlışlarından da uzaklaşabildiği oranda başarıyı hak edecek.
Yılın bu son yazısını yazarken, bu umudun pırıltılarını da görebiliyorum, eski hastalıkların (insanların internet sitelerinde birbirini maillerle öldürmeye çalıştığı) traji komik örneklerini de...
Yeni yılda hepimize, umutlarımızı ve sevgilerimizi büyüten güzellikler diliyorum.
Oğuzhan Müftüoğlu 30/12/04 - www.birgun.net
arasorbul - 30. Dez, 13:08