Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
SS Süleyman Soylu

Dinlediklerim

Sabahat Akkiraz | Bergüzar
Bergüzar

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Donnerstag, 27. Januar 2005

Sol neden başarısız?

Bu hafta sonunda, Meclis'te solu temsil ettiği varsayılan CHP'nin tantanalı olağanüstü kurultayının gölgesinde, sessiz sedasız bir başka parti konferansı daha yapılıyor... Benim de kurucuları arasında yer aldığım ÖDP'nin dokuzuncu konferansı.
ÖDP dünya çapındaki gelişmelerin sosyalizm tarihi açısından da bir dönüm noktası olduğu düşüncesiyle, solun kendisinin de yenilenmesini amaçlayan bir parti olarak kurulmuştu. Bir yanda küreselleşme sürecinin gündeme soktuğu yeni sorunlar, diğer yandan belki de aynı sürecin bir parçası olarak sosyalist sistemin yaşadığı büyük çöküntü, solun eleştirel politika ve stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesini gerektiriyordu. Türkiye solu ve emek güçleri, küreselleşmenin dayattığı bir yeniden yapılanma krizi içinde bir yandan sürece müdahil olma ve emekten yana bir yönlendirme imkanı ararken, diğer yandan belki kendi geçmiş zaaflarını aşma ve geçmişin bütün devrimci potansiyellerini ciddi bir devrimci politik güce dönüştürmenin yolunu da bulabilirdi.
Bu imkanın ne kadar değerlendirilebildiği ve ÖDP'nin başlangıç hedefleri bakımından ne kadar başarılı olabildiği, yönetim-karar mekanizmalarının işleyiş ve seçim süreçleri, çalışma tarzı bakımlarından alternatifi olma iddiasında olduğu burjuva parti formlarından ne kadar farklı bir pratik gerçekleştirebildiği bu gün elbette tartışılabilir
Tartışmasız olan tek şey, bugün ülkemizde yaşanan büyük 'sağa savrulma' olgusuyla birlikte, solun en zayıf dönemlerinden birinin yaşanmaya devam ediliyor olmasından ibarettir.
Bu durumun elbette dünya çapında yaşanan gelişmelerden kaynaklanan nedenleri var: Küreselleşme bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de liberal bir değişim rüzgarı estirdi. Türkiye'nin hiç de küçümsenmemesi gereken devrimci potansiyelleri politik süreçlerin dışına sürüklendi; gelişen liberal dönüşüm süreçleri karşısında sağlam bir ideolojik-politik muhalif duruşun geliştirilememesi, AKP politikalarına soldan örtülü ve sessiz bir onay, hayırhah bir tavır gösterilmesini sağlayan bir ortam oluşturdu; vb...
Bütün bunlar ne kadar doğru olursa olsun, bugün içinde bulunduğumuz durumun içe sindirilebilmesi mümkün değil. Bu noktada kendi sorumluluklarımızın ve zaaflarımızın da açıklıkla ortaya konulması ve tartışılması da gerekir. ÖDP kongresi bu bakımdan da bir fırsat olmalı.
Birgün gazetesinin okur sayfasının bana ayrılan bu köşesinde haftada bir bu konulara dair yazılar yazıyorum. İki hafta önce gene bu konuda, solun içe dönük rekabet anlayışlarının vardığı uç noktayı sergilemesi bakımından 12 Eylül öncesine dair bir örneği konu ederek yazdığım yazıya olumlu-olumsuz tepkiler gösterildi. Anlatmak istediğim, 'biz ne kadar haklıydık, ötekiler ne kadar haksızdı' tartışmasının çok ötesine, kısaca şundan ibaretti: 12 Eylül'e beş kala, yaklaşan felaketi bile bile veya farkında olmadan ne yaptığımıza bakarak, geçen yirmi beş yılın ardından, tarihimizin bu en dramatik dönüm noktalarından birinin prizmasında, bugün bile sürüp giden zaaflarımız hakkında -kendimizi hiç de dışında tutmadan- düşünmemiz ve bazı sonuçlar, dersler çıkarmamız mümkün değil mi? Medyanın konunun magazinel yanlarıyla ilgilenmesi doğal. Ama verilen yanıtların birçoğu, solda da olayı hala bir iç rekabet konusu olarak gören yaklaşımların yaygınlığını gösteriyor. Benim yazdıklarıma karşı bazı arkadaşlar 12 Eylül darbesinden, devrimcilerin sorumlu tutulamayacağını açıkladı, sanki öyle demişim gibi! Kimileri de, "o dönemde mücadele sınıf temelinde olsaydı böyle olmazdı" anlamında yanıtlar verdi.
Belki konunun en kısa özeti şu: Solun başarısızlığının önündeki en büyük engellerden biri, solun kendisinden başka bir şey değil. Bir arkadaş "solcu solcunun kurdudur" dedi.Solda altmışlı yıllardan bu yana sürüp giden mücadeleler içinde kimisi o günün koşulları içerisinde kişisel ve siyasi nedenlerden, kimisi dünya çapındaki (Çin, Sovyet, Arnavutluk, Troçkist, Maoist…) bölünmelerden kaynaklı, kimisi başka nedenlerden oluşmuş kırılmalar, ayrışmalar, saflaşmalar, aslında kendi tarihlerinden de koparak ve kendi altlarında yeni türevler yaratarak ve bugünün dünyasında hangi ihtiyaca karşılık düştüklerine hiç bakılmadan, kendi başarısının ölçüsünü diğerlerinin başarısızlıklarında arayan, birisi bir adım ileri gidecek, küçük de olsa bir başarı gösterecek olsa, onun karşısına öncelikle diğerlerinin çıktığı, böylece sanki hep birlikte solun başarısızlığı için çalışıldığı bir mücadele geleneğini de beraberlerinde taşıyarak, sürüp gidiyor.
Hayır, haksızlık etmiyorum. Türkiye sol, sosyalist devrimci hareketlerinin hiç de küçümsenmemesi gereken birikimler taşıdığını biliyorum. Ama solun bugünkü durumu bu birikimleri ifade etmeye yetmiyor. Bunun için ÖDP ile başlamış olan 'solun kendisini yenileme mücadelesi' belki bugünün koşullarına göre kendisini yeniden tanımlayarak daha büyük bir kararlılık ve cesaretle devam etmeli.

Oğuzhan Müftüoğlu oguzhanmuftuoglu@birgun.net

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren