Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
SS Süleyman Soylu

Dinlediklerim

Sabahat Akkiraz | Bergüzar
Bergüzar

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Donnerstag, 13. Oktober 2005

Ayrılık da sevdaya dahil

atillailhan
Dilek aradı sabah, arabadaydım.
Titrek sesinde "Nasıl olur" isyanıyla "Attilâ İlhan ölmüş" dedi.
Onun has şairiydi.
Tenhalaştıkça meydanlar, dostlar seyreldikçe, Bilgi'den eski kitapları çıkarır, vaktiyle "müjganla ağlaşılmış" sayfalardan sisli, duvarlı mısralar seçer, karanlığı dağıtırdı:
"Biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan/
Biz, yani erdoğan ayşenur ali ve ahmet/
Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku/
Sanki bir tespih koptu tane tane savrulduk".
* * *
Aradığında, Attilâ İlhan'ı ilk kez gördüğüm Set Kafeterya önlerindeydim.
Şair'in yıllar sonra bana hatırlattığı deyişle "gencecik bir gazeteci"ydim; şapkasız devrinin edebiyat matinelerini kaçırdığına hayıflanan, hayatın içinde şiirin yitip gidişine yanan...
O gün evine gitmiş, resmini çekmiştim.
"Dersaadet'te Sabah Ezanları"nın arka kapağında durur hâlâ o resim:
Şair, bir salon aynasının içindedir; ayna, Şair'in arkasında...
"Korkacak bir şey yok, hesap tamam" olunca "kendimi hazırladım", duygudaşlarımı aradım.
Çok uzak "sokaklarda mızıka çalan" bir mülteci, "Hoş geldin" diye ona şapka çıkardı:
"Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı/
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı/
Hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı/
Gittiler, akşam olmadan ortalık karardı".
* * *
Pia gibiydi.
Ben bir şehre geldiğim vakit, o başka bir şehre gitmiş olurdu.
Set Kafeterya'dan Tuna Pastanesi'ne taşınmış, en son Taksim'e Marmara Cafe'nin bir köşesine yerleşmişti.
Her geçişte görür; her daim orada oturacak sanırdım.
Taşındı dün, son kez:
Marmara'nın bir köşesinden, yüreğimizin baş köşesine...
Bir Zuhal Olcay şarkısı saçımızı okşadı, teselli niyetine:
"Çünkü ayrılık da sevdaya dahil /
çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili"...
* * *
Son görüşüm Sertellerin törenindeydi.
Tan baskınını dinlemiştim ondan...
"Bizim nesil, o baskını hiçbir zaman unutmadı" demişti:
"Biz, 40'ların karanlığından geldik":
"Ne haydut bir akşamdı / ne kadar da karanlık /
Kilitlenmişti ellerimiz görünmez kelepçelerle".
* * *
O akşam, -yine başında kaptan kasketi, boynunda atkı, eli yüzü şiir-, birkaç iltifat cümlesinden sonra çeneme müşfik bir yumruk kondurdu:
"Kalabalıkları yakalamayı biliyorsun, ama bazı şeyleri söyleyebilecekken, söylemiyorsun" diye dokundurdu.
Serzeniş soslu bir vasiyet gibiydi.
Kızardı, adını tek "T" ve iki "L" ile yazanlara, Gazi'ye tavır alanlara, Batı'dan medet umanlara, Türkçeyi arılaştırıp boğanlara...
Ama yumuşacık kızardı, hiddetini zarif kadifelere sarardı.
"Gidiverdi, akşam olmadan ortalık karardı".
* * *
Gece trenlerinde kayboldu "yeşil fularlı çocuk"...
Biz, "kesik bir kol gibi yalnız", ardından bakakaldık.
O mahur beste çaldı, müjganla doyasıya ağlaştık.
Masum bir oğlanı uyuttuk, elde kalan hüzün şiirleriyle; korkmasın diye karanlığı dağıttık.
Zincirleme rubailerini okuduk, fatiha niyetine...
Sabah, Dersaadet'te ezanlar onun için çınladı.
Yanağımda, aynanın içindeki adamın yumruğunun hemen yanında, mısralarından süzülen ince bir su yolu kaldı.

can.dundar@e-kolay.net

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren