Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
SS Süleyman Soylu

Dinlediklerim

Sabahat Akkiraz | Bergüzar
Bergüzar

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Montag, 15. Oktober 2007

Her şey tıkırında, hepimiz zaten birer sevgi yumağıyız!

Yazacaklarımı şöyle bir kafamda toparladım, ilk kelimeyi yazacağım ki... Bu kez odama Bulut değil Onurkan girdi. Bizim büyük oğlan; bayram günlerinde BirGün'deki işinden kırmış, yanımıza gelmişti. Elinde, ara sıra konuşmak için de kullandığı cihaz; fotoğraf çekiyor, MP3 fonksiyonları da var. Neyse tepeme dikildi ve destursuz, en sevdiği melodiyi bir güzel dinletmeye koyuldu. Bulut'ta da, tahmin edersiniz, "Ankara'dan abim gelmiş" havası... Yani böyleyken böyle: Bizim yazı resmen güme gitti. Yazacaklarımı unuttum ama, mutlaka, "iyi ki de unutmuşum" dedirtecek cinstendir. Haberlerin kasveti, ekranların evlerimize kustuğu karanlıklar hakkındaydı muhtemelen. Tepemde dikilen laf anlamaz veletlerin şamatasının moraliyle devam edeyim öyleyse. Bayramda küsler barışır-mış ya; hele önce bir kendimle barışayım...


Aman! Artık AKP'yi fazla eleştirmeyeyim, darbe yanlısı derler. Aman! Askeriyeyi de eleştirmeyeyim. Yobaz olurum. Hatta PKK için bile ağır söz söylemekten kaçınayım, "devletle aynı dili kullanmış" derler, maazallah şoven sayılırım. Zinhar devleti de eleştirmeyeyim, hem bölücü hem şeriatçı durumuna düşerim. Peki, ama ne diyeyim? En iyisi vasat olayım. Ortalama solcu olmayı öğreneyim. Sivri fikirleri savunmaktan vazgeçeyim, en kısa sürede bir fikir törpüsü edineyim. Ah bir de şirinlik muskası olmayı becerebilsem! Sanırım böylesi ancak Allah vergisi... Ortalama laflar söylemeyi de birilerinden öğrenmem lazım. Kimleri okusam ki? Bu gazetenin okurlarına bile itici gelmeye başladım galiba, öyleyse herkesin hoşuna gidecek şeyler bulmam zorunlu. Nabza şerbet vermek neymiş, görsün cümle âlem! Eyyamcı olayım. Belki gazetenin tirajına bile katkım olur. En iyisi hiç zülfü yâre dokunmayayım, kimsenin canını sıkmayayım, küstürmeyeyim. Bana ne polemikten mole-mikten canım! Haftada bir yazmanın keyfini çıkarayım. Hem sınıf indirgemeci kaba solculuktan vazgeçip kimlik sahibi kibar solcu olmanın da vakti geldi. Elbette ara sıra çözüm filan da önerebilirim. Ama çözüm önerirken, akla gelen bütün şıkları sıralamak, sanırım en makbul olanı; nasolsa bunlardan biri tutacaktır. Ya da okuyucularımdan farklı düşünenler, bu şıklardan birinde mutlaka kendini bulacaktır. Bu sayede herkesin beğendiği bir yazar olur çıkarım vesselam.

Tahlil yapmayı da sürdürebilirim; ama öyle cart curt etmemeliyim. "Önce dikey keseceksin, emekçiler solda sermayedarlar sağda!" demekten vazgeçmeliyim. "Kimlik önemli efendim, kimlik!" diye tutturmalıyım. Yatay kesen özelliklerden söz edeyim ve kimlik solculuğuna katkıda bulunayım. Zaten yazarlık da neymiş ki, laf olsun, köşe dolsun... En iyisi siyasi tercihlerimi de zamana uydurayım, otuz beş yıllık zahmetleri filan boş verip ben de üç buçuk aylık fast food devrimciliğine soyunayım. Kısa günün kârı ile uzun ve dolambaçlı ve engebeli yılların "zararını" da telafi edeyim artık, çünkü kendi payıma yolun sonu da görünüyor hani... Mutlaka kullandığım dili de değiştirmem gerekecek; okuyucuların pek hoşlanmadığı ima ediliyor; mesela artık maymun demeyeyim "bo-nobo" diyeyim! Dedim de bakın neyi hatırladım: Geçenlerde televizyonda seyrettim, film filan değil, eğitici bir çocuk programı, yani aynıyla vaki. Bir anaokulunda öğretmen miniklere hayvanları tanıtıyordu. "Çocuklar" dedi öğretmen, "atın yavrusuna tay denir, atın dişisine kısrak denir, atın erkeğine aygır denir." Bu sırada miniklerden biri parmağını kaldırdı ve sordu: "Örtmenim, ata ne zaman at denir?"

Yaa, işte böyle "donk!" olursunuz, hayatta da. Oysa benim yaşadığım Can Yücel'in mahallesinde ata at, maymuna maymun, faşiste faşist, yobaza yobaz, oportüniste oportünist denir... idi... Her neyse, artık "bonobo" demeyi de öğrenmeliyim. Biraz gayret edersem ben de pekâlâ şeker dilli, bal dilli olabilirim. Çünkü bu köşeyi okuyan herkesten aferin almanın bir yolunu mutlaka bulmak zorundayım: Bakın zaten cik cik kuşlar ötüyor, pıtır pıtır çiçekler açıyor, dünya güzel, yaşamak güzel! Sırtımdan hançer yesem bile hançeremden ses çıkmamalı. Şu üç günlük dünyada birbirimizi üzmenin ne gereği var efendim; gülelim, eğlenelim, raks edelim lale zamanı...

Ama hayır, zamanı değilmiş, kemanıymış! Çünkü yazımı tam bitirirken Onurkan elinde kendini telefon da sanan o tuhaf cihazla tepemde yine dikildi: "Ne olur şunu da dinle!" dedi. Telefonunda kemanla "manda yuva yapmış söğüt dalına" parçası çalıyordu.

melihpekdemir@birgun.net

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren