Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu
SS Süleyman Soylu

Dinlediklerim

Sabahat Akkiraz | Bergüzar
Bergüzar

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Genelkurmay fay hattında

Genelkurmay Başkanı 20 Nisan günü çok önemli bir konuşma yaptı. Bunu sadece gazete haberi olarak okuduysanız, sanmam ki anlamlı sonuçlar çıkarmış olasınız. Zaten sol cenahtan da hiçbir anlamlı tepki gelmedi. Öyleyse, önce iğneyi kendimize batıralım. Birgün gazetesi haber ve yorumlarıyla adeta bu konuşmayı teğet geçti. DİSK, KESK gibi sendikalar, sivil toplum kuruluşları pek bir yorum yapmadılar. Aralarında ÖDP'nin de bulunduğu sol partiler bu gelişmeden haberleri yokmuş gibi davrandılar. Şaşkın haldeyim, anlayacağınız. Söyleyecek sözüm çok ama, bana ayrılan yerde sadece şunları yazabileceğim:

Televizyonlardan naklen yayınlanan bu konuşma, adeta Batı Çalışma Grubu raporu mahiyetindeydi. Ermenistan, Yunanistan, Kıbrıs, irtica, Kürt sorunu, ABD ve AB ile ilişkilerden tutun "ülkenin iç gündemini oluşturan" ("Size Anne Diyebilir miyim?" programları dahil!) çeşitli konulara değinilmişti. Genelkurmay Başkanı, "Ulusalcılar"ı hayal kırıklığına uğratan bir yaklaşımla "ılımlı İslam" itirazı dışında ABD politikaları doğrultusunda bir tercih beyanında bulunuyordu. Türk-Amerikan ilişkilerinin kötü bir dönemden geçtiği şeklindeki değerlendirmelerin yanlış olduğunun altını çizmesinden sonra, tam da ABD'nin istediği şekilde, İran'ın nükleer çalışmalarından duyulan kaygıları dile getiriyor, Afganistan'ın NATO için nasıl bir prestij meselesi olduğundan söz ediyordu. Serde münafıklık var ya, kendi payıma küreselleşme vb. konularını okurken, terminolojide bir tercüme kokusu almadım desem yalan olur. Mesela Filistin analizinin yapıldığı bölümde Mısır'daki Şarm el Şeyh kentinin neden İngilizce "Sharm El Sheikh" diye yazıldığını anlayamadım! "AB perspektifi" başlığında da, Kürt meselesindeki malum endişelerin ardından, bir nevi "havetçi" bir tercih mi sergilenmekteydi?! "Burada 'evet' veya 'hayır' demenin sadece AB'nin hakkı, hukuku olmadığını, Türkiye'nin de sonuçta 'evet' ya da 'hayır' diyeceğinin bilinmesini istiyorum," diyen Hilmi Özkök şunu da vurguluyordu: "Doğru olan ve arzu ettiğimiz, başımız dik ve gönlümüz rahat olarak AB'ye tam üye olmaktır." ABD ile ilişkilerin güçlü şekilde sürdürülmesi ve AB'ye tam üye olunması yönünde bu şekilde görüş beyan eden Özkök, Türkiye'nin "bölgesel bir aktör" olması arzusunu da yinelemekteydi. Bu arzu, Genelkurmay'ın, 28 Şubat sürecinden beri ileri sürdüğü, ancak 2001 krizi nedeniyle bir süredir geri çekmiş göründüğü stratejilerine dayanıyordu. Hatırlarsınız, sol cenahta bu değerlendirme "Türkiye alt emperyalist bir ülke mi olacak?" şeklinde tartışılmıştı.

TSK'nin vizyonu ve misyonuyla ilgili bölümde ise "ülkenin bütünlüğüne, ulusal birliğine ve rejimin devamlılığına yönelik tehditlere karşı gerekli tedbirlerin alınması"ndan söz edilince, akla ister istemez şu meşhur iç hizmetler kanununun bilmem kaçıncı maddesi geliveriyordu. Demirel'in geçenlerdeki "Derin devlet, askerdir" vecizesine cevaben, Özkök'ün "devlete çeşitli sıfatlar eklemenin" bir münasebetsizlik olduğu şeklindeki uyarısına da, belki "asker yolu beklerim vay benim emeklerim" türküsü eşlik edebilirdi. Bu uyarının ardından sıra, demokratikleşmeye kanıt olarak gösterilen; yani "Psikolojik Harekat" bölümünün kapatılıp yerine "Bilgi Destek Harekatı" birimi kurulmuş olması şeklindeki bir izlenimin tekzibine gelmişti: "Yapılan isim değişikliğidir. Bu birimin icra ettiği görevlerde ve teşkilatında her hangi bir etkisizleştirici değişiklik yapılmamıştır."


Ezcümle, askeri cenahtan gelen ses şöyleydi: "Biz, biz... toplum mühendisleriyiz. İç dinamik biziz... Siyasi alana da müdahale ederiz." Lakin hükümet bu konuşmayı "aklı selim ve olgun" bulduğunu ilan etmiş, CHP de destek vermişti. Hepsi bu kadar. Türkiye'deki genel teamül geçerli sayılmıştı: Asker konuşunca, siyasetçiler susmalı ya da destek vermelidir. Hatırlayın, 12 Mart muhtırası da başlangıçta kimse muhatap olmayınca ortada kalmamış mıydı? 12 Eylül'den önce, Aralık 1979'da komutanların cumhurbaşkanına verdiği mektup da adresini bulamamıştı... diye devam edecektim ama... edemiyorum; çünkü sütunun sonuna geldim.


Öyleyse; son sözüm ve tavsiyem şudur ki, sol partilerimiz, sendikalarımız ve başta Birgün gazetesini çıkaran arkadaşlarımız olmak üzere köşe yazarlarımız, bu 45 sayfalık konuşmanın tam metnini TSK web sitesinden bir kez daha okusunlar ve şapkalarını önlerine koyup bir düşünsünler... Ankara'da bir zelzele var ama... Bu öncü müdür, artçı mıdır hele bir karar versinler.

Melih Pekdemir

Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/654686/modTrackback


Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren