Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNE SAHİP ÇIKMALIYIZ

AKP tarafından uluslar arası sermaye güçlerinin çıkarları doğrultusunda yürütülen politikalara kararlılıkla karşı çıkan, sermayenin yeni sağ liberal ve milliyetçi politikaları karşısındaki en geniş çevreleri destekleyen, bu güçleri Türkiye’nin geleceğine devrimci bir anlayışla sahip çıkmak temelinde birleştirmeyi hedefleyen bir politik hat izlenmelidir.

Başka türlü bir Türkiye mümkün iddiasını somut ve ciddi bir iddia haline getirebilmek, başka türlü mümkün olamaz.

Ancak bu şekilde kazanma umudunu toplumun en geniş kesimleri içinde yeniden ateşleyerek umutsuzluk sarmalını kırabilir, hayatın içindeki çalışma ve örgütlenmelere ayağını sağlamca basabilen bir devrimci hareketi geliştirebiliriz.

Bunun için Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmalıyız!

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, Türkiye’nin uluslar arası sermayenin yeni küresel yönelimleri doğrultusunda yapısal bir değişim sürecine girdiği dönemde, solun ve emek güçlerinin bu sürece madahil olma ihtiyacının da bir ifadesi olarak kurulmuştu. Bir yandan 12 Eylül yenilgisinin diğer yandan dünya sosyalist hareketinde yaşanan gerilemenin etkisiyle güçsüz ve dağınık durumdaki sol hareket açısından bu proje aynı zamanda bir yenilenme projesi olarak da kabul ediliyordu.

Aradan geçen on yılın sonunda karşımıza çıkan Türkiye tablosuna bakarak, o dönemde ülkenin politik hayatına yönelik böyle bir müdahale çabasının ne kadar erekle veya ereksiz olduğu ve ÖDP pratiğinin amaçlara ulaşmada ne kadar başarılı olduğunu, artıları ve eksileriyle birlikte tartışmak kuşkusuz mümkündür.

Ama bu, artık tarihçilerin işi sayılması gereken ayrı bir konudur. Bu gün siyaseten yapılması gereken şey, koşullarda meydana gelen değişimleri doğru olarak saptamak ve politik hedefleri yeniden belirlemektir. ÖDP’nin kuruluşundan bu yana, Türkiye büyük bir hızla, küresel emperyalist sistemin yeni düzenine entegrasyon doğrultusunda büyük bir mesafe almış durumda. Bu gün artık ülkemizin ekonomisinden idari yapısına, hukukundan siyasetine kadar her şey büyük ölçüde ABD’nin başını çektiği uluslar arası sermaye düzeninin gereklerine göre yapılanıyor.

Aralarındaki bazı nüanslara karşın, bugün, uluslar arası sermaye ile bütünleşmiş sermaye kesimleri ve oları temsil eden siyasi partiler tarafından esas olarak benimsenmiş olan bu politika, AKP hükümeti tarafından daha bir kararlılıkla sürdürülmektedir ve Türkiye’nin resmi devlet politikası haline gelmiş durumdadır.

Mevcut/eski düzenden ve devlet yapısından memnun olmayan geniş toplum kesimleri, ‘yenileşme’ adına sürdürülen bu sağ liberal değişim sürecine umut bağlıyor. Bu politikalara karşı oluşan toplumsal tepkiler de, milliyetçi muhafazakar eğitimlere yöneliyor.

Ülkenin siyaset zemini de bu yönelimler etrafında sağ liberal ve milliyetçilik temelindeki iki ana kampa ayrılmıştır. Devrimci siyaset de, aslında ikisi de kapitalist düzenin farklı almaşıklarından ibaret olan bu iki karşı dalga arasında sıkışıp kalmış durumdadır.

Geleneksel sol çevrede yer alan önemli bir kesim, devletin ve mevcut sistemin karakteri karşısında, (küreselleşmenin ve aynı doğrultudaki AB sürecinin eski bürokratik yapıları dönüştürmeyi hedefleyen) bir “demokratik gelişmeye” tekabül etmesi nedeniyle yeni sağ liberal değişim süreci doğrultusundaki politikaları benimseme eğilimindedir. Sosyalist hareketin son çeyrek yüz yılda yaşadığı yenilgi ve gerileme nedeniyle oluşan yaygın umutsuzluk da bu eğilimleri besliyor, bir ehveni şer mantığıyla olumluyor. Bu çerçeve içinde kalan solda, AKP’nin Türkiye’yi sermayenin yeni küresel düzenine eklemleme doğrultusundaki sağ liberal politikalarına, insan hakları ve demokratikleşme alanlarındaki nispi gelişmelere endekslenmiş, bazen açık, bazen dolaylı bir onay tavrı yaygın bir eğilimdir.

Buna karşı gene azımsanamayacak bir kesim, emperyalist devletlerin yönlendiriciliği ve baskısı altında gelişmekte olmasının da etkisiyle bu liberal değişim sürecine karşı milliyetçi ve devletçi bir çizgiye savrulmuş durumdadır.

Genel olarak solun ve devrimci siyasi faaliyetlerin ülkede ciddi bir devrimci siyasi güç haline dönüşememesinde, bu ideolojik temelden kaynaklanan güç kaymalarının, tereddütlü eğilimlerin belirleyici rolü vardır.

Bu koşulların bir sonucu olarak sol, ülkenin geleceğine ilişkin herhangi bir iddia sahibi olmaktan uzaklaşmıştır. Genel olarak sol yapılara hakim olan tarz, kendi içine dönük (kendisi için) siyaset yapmaya ve kendi gücünü konsolide etmeye endekslenmiş siyaset tarzıdır. Bu anlayışların egemen olduğu bir ortamdan yeniden devrimci bir siyasetin geliştirilmesi mümkün olmayacaktır.

Aslında bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de özelleştirmeler yoluyla kamusal alanı ortadan kaldıran, sosyal hakları tasfiye eden, işsizliği ve gelir dağılımındaki adaletsizliği toplumdaki eşitsizlikleri daha da arttıran neo liberal politikalar karşısındaki tepkiler büyük bir potansiyel güç oluşturmaktadır.

Zaman zaman bu tepkiler değişik alanlarda güçlü direniş hareketlerine de dönüşmektedir.

Ancak bu direnişler mevzii savunma anlayışı içerisinde kendi alanlarıyla sınırlı ve etkisiz kalmakta ve süreci tersine çevirebilecek siyasi kanallara akmamakta, dolayısıyla sonuç alıcı politikalara yönelememektedir. Toplumdaki çaresizlik ve umutsuzluk ortamını besleyen bu durum, sonuçta neo liberal politikalardan yaşamları olumsuz etkilenen ve gidişattan hoşnutsuz olan kesimlerin ve milliyetçi veya dinsel tepki kanallarına savrulmasına, ya da siyaset dışı bir pasiflik ve teslimiyet çizgisine çekilmesine sonuç olarak toplumda sağın daha da güç kazanmasına yol açmaktadır.

Bu koşullar altında, milliyetçi ve sağ liberal politikalar karşısında ülkenin geleceğine, ÖDP’nin savunduğu emekten yana özgürlükçü sol düşünceler temelinde sahip çıkan bir politika daha büyük bir kararlılıkla ve iddiayla hayata geçirilmelidir.

AKP tarafından uluslar arası sermaye güçlerinin çıkarları doğrultusunda yürütülen politikalara kararlılıkla karşı çıkan, sermayenin yeni sağ liberal ve milliyetçi politikaları karşısındaki en geniş çevreleri destekleyen, bu güçleri Türkiye’nin geleceğine devrimci bir anlayışla sahip çıkmak temelinde birleştirmeyi hedefleyen bir politik hat izlenmelidir.

Başka türlü bir Türkiye mümkün iddiasını somut ve ciddi bir iddia haline getirebilmek, başka türlü mümkün olamaz.

Ancak bu şekilde kazanma umudunu toplumun en geniş kesimleri içinde yeniden ateşleyerek umutsuzluk sarmalını kırabilir, hayatın içindeki çalışma ve örgütlenmelere ayağını sağlamca basabilen bir devrimci hareketi geliştirebiliriz.

Bunun için Türkiye’nin geleceğine sahip çıkmalıyız! ÖDP’nin kuruluş gerekçesinin özü de kısaca budur.
Oğuzhan MÜFTÜOĞLU

Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/1838100/modTrackback


Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren