Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

AKP'nin sol versiyonu aranıyor

AKP'nin sol versiyonu aranıyor

Yeni sol tartışmalarında istenen şey bana göre AKP'nin bir sol versiyonu. Emperyalizme, kapitalizme, onun politikasına karşı durmayan bir politika. Bence üçüncü cephe Avrupa Birliği'nin kapitalist düzenini de eleştiren, emperyalizme ve onların politikalarına karşı duran bir hareket olmak zorunda. Bağımsız aday gösterilemez diye bir düşünceye sahip değilim. Fatsa'da 80 öncesinde Fikri Sönmez'i gösterdik ve kazandık. Ama kendi gücümüze güvenerek kazandık. Şimdi ise biraz abartılı bir şekilde Kürt hareketinden istifade ederek bir şeyler yapma anlayışı çok fazla öne çıktı...

* * *

Devrimci Yol davası sanıklarından ve ÖDP eski PM üyesi Oğuzhan Müftüoğlu ile, Türkiye'deki neo-liberal gelişmeler ve solun bu aşamadaki görevleri üzerine konuştuk. Bağımsız adaylık sürecine de değinen Müftüoğlu, solun Kürt hareketi desteğiyle Meclis'e girmiş olmasına dair eleştirilerini aktardı.

» Seçim sonuçlarını genel olarak değerlendirirsek...
Seçimleri liberalizmin zaferi olarak görüyorum. Seçimlerden önce şöyle bir tartışmamız vardı Türkiye solunda: En ciddi tehlike acaba liberalizm midir, milliyetçilik midir? Milliyetçiliği tabii ki bir tehlike olarak görüyorum ama dünya çapında milliyetçilik liberalizmin yedeğine düştü artık. Türkiye'deki siyasal gelişmeler de dünyadaki rüzgâr doğrultusunda yürüyor. Darbe söylentilerinin, muhtıranın seçimler üzerindeki etkisi üzerinde çok duruldu. Ben muhtıranın mesnetsiz bir güç gösterisinden, kaba bir güç gösterisinden ibaret kaldığını düşünen birisiyim. Elbette darbeye karşı çıkmak gerekir, ama her şeyi bir darbe kaşıdığı üzerinden kurgulamanın sonuçta AKP çizgisine düşen bir tavra yol açabileceğini düşünüyorum. CHP'nin seçimlerde oy kaybettiği söyleniyor. Bana göre çok bile oy aldı. Bir kere CHP düzen eleştirisinden vazgeçerek rejim savunucusu durumuna düştü. CHP'nin zaten konumu geleneksel olarak bir devlet partisi, düzen partisi olmaktır. 60'ların ortasına kadar böyleydi. Dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmeler bir şekilde CHP'yi görece sol, 'ortanın solu' diye tabir edilen sosyal demokrasi doğrultusunda bir yönelime itti. Ama bir süreden beri, dünyadaki bu küreselleşme sürecinin Türkiye'deki etkileriyle ve devletin neo-liberal değişim sürecine girmesiyle beraber, CHP rejim savunuculuğu misyonunu sahiplendi. Zaten rejimi korumaya yöneliyorsan, rejimin altyapısı olan mevcut düzeni de savunmak durumunda kalırsın.

» Din etkeninin rolü ne olmuştur?
Bir askeri darbenin olanaksızlığı kadar bir şeriat tehlikesinin de Türkiye için var olmadığını düşünüyorum. Evet; AKP, politikalarını aslında toplumdaki dinci eğilimleri güçlendirerek yaygınlaştırıyor. Besleyerek ve biraz da onlara yaslanarak iktidarını kuvvetlendiriyor. Neo-liberal politikaları da din sayesinde daha kolay benimsetiyor. Ama ılımlı İslam dedikleri de bu zaten. Tehlikeden söz edilecekse, tehlike bugünkü durumdur. 'Şeriat gelecek' söylemi gerçek durumu gizliyor; var olan neo-liberal ve ılımlı İslam karışımının yönetimine muhalefeti de engelliyor.

» O halde 'Üçüncü cephe' tarifinde de bir kavram karmaşısı söz konusu, öyle mi?
Üçüncü cephenin ne olduğunu belirlemek, birinci ve ikinci cephenin ne olduğunu çok iyi belirlemekten geçer. 'Vesayet rejimine karşı demokrasi' diyerek düzen eleştirisini bir kenara bırakan, sadece rejim üzerinden siyaseti yürütmeyi amaçlayan ve o rejim sorununu askeri vesayet üzerinden saptayan, alternatifi de sivilleşme olarak gören, vesayete karşı mücadeleyi esas olarak gören bir sol söylem egemen Türkiye'de. Bunun da CHP'nin düştüğü yanılgının zıttı bir bir yanılgı olduğu kanısındayım. Bu neo-liberalizmin soldaki etkisiyle izah edilebilecek bir şey. Abartılmış bir milliyetçilik tehlikesi, dinci liberal akımlar karşısında daha hoşgörülü ve hayırhah bir tutuma yol açıyor.

» Bu durum solun toplumla kuracağı iletişimi de engellemez mi? Sol rejimi onarmak üzere işlev gören bir harekete dönüştü neredeyse, değil mi?
Tabii ki sol askeri darbelere duyarlı olmak durumunda. Ama bunu düzenle, kapitalizmle, emperyalizmle bağını kopararak ele alırsanız olmaz. Zaten ABD bütün dünyada strateji değiştirdi; askeri darbeler yerine artık neo-liberal yönetimleri doğrudan destekliyor. Tırnak içinde bir demokrasiyi, sınıf meselesini göz ardı eden bir demokrasiyi de neo-liberal programın bir parçası olarak ikame ediyor. Askerlerin düzenle, kapitalizmle, emperyalizmle bütünleşmiş rollerine karşı açık bir tavır içinde, düzen ve rejimle kavgasını birlikte yürüten bir sol gerekli bana göre.

» 'Çatı partisi' kavramı önümüzdeki dönemde çok tartışılacak gibi görünüyor. Bir çatı partisinin işlevi ne olabilir Türkiye solu için?
Sosyalist solun sorununun bir çatı partisiyle çözülebileceği kanısında değilim. Seçimler falan mevzu olduğunda belki bir çatı partisi ihtiyacı hep öne çıkıyor ama asıl sorun fikir cephesinde. Fikir ve hayat içindeki karşılığı anlamında eylem! Fikir karışıklığından kurtulmuş, kendi devrimci iddialarında birleşen ve toplumsal hayat içinde kendi yatağını açabilecek eylem hattına sahip bir sola ihtiyaç var bugün. ÖDP aslında bir ölçüde böyle bir çatı partisi görünümüne sürüklenmeye çalışılan bir kitle partisi süreci yaşadı. Ve ÖDP, öyle sol grupları bir araya getirerek çözüm üretilemeyeceğinin bir tarihi oldu.

» Hâlâ eğer solda bir birlik olacaksa solun bileşenlerini bir araya getirecek olan etkiyi ÖDP'nin oluşturabileceği söyleniyor...
Bana göre son birkaç yıldır ÖDP aslında kuruluş döneminden bu yana gelen misyonunu belli ölçüde tamamlamış, kendisini yenilemesi gereken, kendisini aşması gereken bir duruma gelmiştir. Çünkü artık Türkiye ÖDP'nin kurulduğu koşullarda değil. ÖDP'nin kurgulanış biçimi artık eskidi. ÖDP'nin artık daha geniş, kapsayıcı, kitleselleşecek, kitle ilişkilerine önem veren, kitle çalışmasına, sokak çalışmasına önem veren bir parti haline dönüşmesi gerekiyor. Parti son birkaç yıl içerisinde yapması gereken değişimi, sıçramayı gerçekleştiremedi. Sanırım bağımsız adaylık sürecinde bazı dış müdahalelere de uğradı ve iç problemler yaşamaya başladı. Partiyi yarılmaya sürükleyen bir durum zorlanıyor. Bu handikapı atlatması gerekiyor ÖDP'nin.

» ÖDP'nin bir Devrimci Yol partisi yapılmak istendiğinden söz ediliyor...
ÖDP'nin kuruluşunda Devrimci Yol geleneğinden gelenlerin önemli bir yeri olduğu doğru. Benim de içinde bulunduğum bir grup olarak doksanlı yılların başında uzunca bir tartışma süreci yaşadık. Özetleyecek olursak: Dünyada sosyalizm mücadelesinin bir dönemini sona erdiren önemli gelişmelerin yaşandığı, bugünkü koşullarda hareketin geçmiş çizgisini sürdürmenin mümkün ve doğru olmadığı, devrimci düşüncenin şimdi ancak geçmiş geleneksel sosyalizm süreçlerinin devrimci bir eleştirisi üzerinden kendisini yenileyerek ilerleyebileceği, bunun için geniş, taban inisiyatiflerine dayanan, sol ve emek güçlerinin bütün potansiyellerini içerisinde birleştiren bir kitle partisiyle neo-liberal değişim sürecine karşı bir direnme odağı oluşturulabileceği şeklindeki düşüncelerle ÖDP'nin kuruluşuna öncülük ettik.

Türkiye solunun bu olanağı doğru değerlendirebildiğini söyleyemem. Bu saptamadan kendimizi ayrı tutuyor da değilim. Bugün Devrimci Yol'un siyasetle, politika ile ilgilenmeye devam eden kesimlerinin önemli bir kısmı ÖDP içerisinde, bu doğru. Ama, ÖDP içinde Devrimci Yol'un bir hükümranlık kavgası içinde olması gibi bir şey söz konusu olamaz. Devrimci Yolcular zaten çok farklı farklı düşünceler içerisinde. Bu neo-liberal sürecin düşünce yapısının bizim sürecimizi de etkilediği çok açık bir şey.

» Ahmet İnsel, Radikal İki'de 70'lerin devrimcileri arasında hâlâ etraflarına birilerini toplayıp o dönem çizgisini sürdürmek isteyenler olduğunu söyledi...
Sanırım burada mesele solun seksen öncesi devrimci yönelimleriyle bağlarının kopartılması meselesidir. Seksen öncesi dönem doğrusuyla yanlışıyla yüzbinlerce insanın katıldığı ve Türkiye devrimci mücadele tarihinin en büyük süreçlerinden biridir. Bu dönemi silip atarak Türkiye'de hiçbir şey yapılamaz. O grupları aynen yaşatmaya kalkmak bir yanlışsa, bu dönemi silip atmak, "İşte bir şeyler olmuş, artık onlar geride kaldı" demek de aynı derecede yanlıştır. Sol köksüz olamaz ve kökünü en çok buralardan almak zorundadır, buralardan alacaktır.

Yapılmak istenen aslında 'yenilenme' diye diye geçmişin devrimci değerlerini çürüterek liberal-sol bir projenin önünü açmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Dünya çapında esen büyük sol-liberal fikirlerin hegemonya mücadelesi yaşanıyor. Bu hegemonyaya direnenleri, sol-liberal fikirlerin rahat gelişmesi için engel olarak görüyor, ortadan kaldırmak istiyorlar.

» ÖDP'nin önündeki süreç nasıl gelişecek sizce?
Biraz karamsarım doğrusu. Biraz zorlama, kişi bazlı bir tartışma sürecine sürüklendi parti. Kongrede Ufuk Uras'ın yaptığı konuşmayla başlatılan bir süreç var. Bunu doğru bulmuyorum. Bağımsız adaylık süreciyle ilgili ise şunu söyleyebilirim: DTP için çok mantıklı bir şeydir. ÖDP için problem yaratmıştır. İyi yönetilememiştir bu süreç. Yani yine şu veya bu kişi aday olabilir, seçilebilirdi ama parti içerisini bu kadar karıştıracak biçimde, içinde sorunlar olsa bile Türkiye solu için iyi kötü bir şeyler çıkartabilecek güçlü bir birikimi taşıyan bir partiyi korumak yerine bu kadar karıştıracak bir şey yapılmamalıydı. Özen gösterilmeliydi bu birikime.

» Bağımsız aday projesinden duyulan heyecan kimilerince de solun başarı kazanma ihtiyacı olarak yorumlanıyor. Solun başarı tarifi nasıl yapılmalı?
Bir hareketin başarılı olmasında kazanma umudu yaratabilmesi çok önemli. Kaybedene oynamayı istemez kimse. Kitleselleşebilmek biraz da bu konudaki eşiği atlamaktan geçiyor. ÖDP bu anlamda kazanma umudunu henüz yaratamadı. Bunda parlamentoya endekslenmiş bir bakış açısının mutlaklaştırılmasının da rolü var. Bağımsız adaylık konusu işte bu umutsuzluğu kıracak bir yol olarak göründü. Nasıl olursa olsun bir şey başaralım diye düşünüldü.

Ama gerçek anlamda bir başarı, bu şekilde, adeta bir yerlerden ödünç başarı tedarik edilerek elde edilemez. Özgücüne dayanan doğru siyasetierle iğne ile kuyu kazılarak, bedeller ödenerek, kitlelerin güveni kazanılarak elde edilebilecek bir şeydir başarı... Bağımsız adaylık sürecinin bu bakımdan biraz abartıldığını düşünüyorum. Kuşkusuz orada elde edilebilecek bir sonucu da bütünüyle küçümsemek doğru olmaz, muhakkak bazı avantajlar ve imkanlar sağlar ama yarattığı sorunlara değer mi bilemiyorum. Daha kolay yoldan başarı kazanma anlayışlarını güçlendiren bir siyaset anlayışına götürüyor. Bunun ÖDP'nin gerçek kuruluş ilkelerine çok zarar verdiğini düşünüyorum.

En çok eskitilen kavramlardan biri de 'devrim'. "Artık devrime ihtiyaç yok, devrim dönemleri kapandı" diyorlar. Bu konudaki inanç yitimi en büyük sorunudur solun. Gündelik başarı arayışlarına yol açan nedenlerden biri de bu. Oysa devrim toplumların gelişme yasasının en temel değişmez ilkesidir. Dünya tarihi mutlaka yeni bir devrimler çağı yaşayacaktır. Belki tarihte yaşanmış örneklerinde olduğu gibi değil, ama mutlaka kendi yolunu çizecek bir devrimler çağını dünya yeniden yaşayacak. Bunu kendi anayasasına almayan bir mücadelenin bir manası yoktur.

* * *
Sol, sorunlarını Kürt hareketinden faydalanarak çözme hatasına kapılmamalı

» Seçimlerin bu kadar merkeze oturtulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 37 yıl sonra elde edilen bir başarıdan söz ediliyor...
Şu 37 yıl lafı tabii Türkiye devrimci hareketinin tarihini iyi bilmemekten ya da çarpıtmaktan kaynaklanan bir şey. 70'li yıllarda yaşanan sürecin Türkiye Sosyalist Hareketi'ne en önemli katkılarından birisi bence solun kendi dışındaki güçlere dayanarak siyaset yapma alışkanlığını kırması oldu. Şimdi '37 yıldır ilk defa' söylemiyle bu tarihi sürecin üzerinden atlanıyor.

Ben bağımsız aday gösterilemez diye bir düşünceye sahip değilim. Nitekim Fatsa'da 80 öncesinde biz bağımsız aday olarak Fikri Sönmez'i gösterdik ve kazandık. Ama kendi gücümüze güvenerek kazandık. Şimdi ise biraz abartılı bir şekilde Kürt hareketinin bağımsız girmeye karar vermesinden sonra bir tür ondan istifade ederek bir şeyler yapma anlayışı, bir tür fırsatçılık anlayışı çok fazla öne çıktı. Bunun için ben buna biraz eleştiri ile yaklaştım. Çok farklı bir dinamiğe sahip olan Kürt hareketinin bazı etkilerinden faydalanarak kendi sorunlarını çözme hatasına kapılmamalıdır sol. Bu büyük bir yanılgı olur. Türkiye devrimcileri Türkiye toplumunda devrimci ve demokratik düşünceleri ne kadar yaygınlaştırıp güçlendirirlerse o kadar çok destek olabilirler Kürtler'in sorunlarının çözümüne. Doğru olanın da bu olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde Türkiye toplumu bu kadar çok şoven, milliyetçi, gerici, dinci fikirlerin etidsi altındayken, onlarla yeteri kadar bağ kuramamış bir solun, dar ve marjinal bir duruma düşmüş bir solun, Kürt hareketine yapışarak ne onlara ne kendisine bir faydası olacağını sanıyorum.

Ben DTP'nin önerisiyle Ufuk Uras'ın bağımsız aday olması sürecinde biraz eleştirel baktım meseleye. Parti Meclisi'nde kabul edilmeden, dışarıdan bir emrivaki ile getirilmiş olmasına... Sonra DTP'nin Bin Umut Adayları içerisinde ÖDP Genel Başkanı'nın aday olmasını da problemli gördüm.

* * *

Bana göre üçüncü cephe AB'yi ve emperyalizmi eleştirmeden yapılamaz

'Üçüncü cephe' kavramı tam olarak ne ifade etmeli sizce?
Cephenin bir tanesi neo-liberal cephe ise, bunun iyi anlatılması gerekir. Emperyalizme karşı durmayan bir üçüncü cephe olamaz. İkinci cephe Avrupa Birlikçi'dir, Batıcı'dır. Avrupa Birlikçi bir üçüncü cepheden de söz edilemez. Avrupa Birlikçi bir sol aslında birinci cephenin bir versiyonu olur. Yani AKP'nin yürüttüğü neo-liberal politikalar doğrultusunda rejimin demokratize edilmesiyle yetinen, bunu benimseyen, bazı eksiklikleri işte "Yeteri kadar demokratik değil diyerek" eleştiren, biraz daha demokratik, sosyal haklar vesaire ile beslenmiş bir üçüncü cephecilik bana göre ikinci cephenin bir sol versiyonudur.

Yeni sol tartışmalarda da görüyorum. İstenen şey bana göre AKP'nin bir sol versiyonu. Emperyalizme, kapitalizme, onun politikasına karşı durmayan bir politika. Bana göre üçüncü cephe Avrupa Birliği'ni de eleştiren, onun kapitalist düzenini de eleştiren, emperyalizme ve onların politikalarına karşı duran bir hareket olmak zorundadır. Sadece rejim eleştirisi yapan değil, bugünkü neo-liberal düzenin ve içlerinde onun ideolojisinin hegemonik hale getirilmiş olduğu sol liberal hareketlerin de eleştirisini yapan bir cephe olmak zorundadır. Bu İslami hareketle kırılmış bir neo-liberalizm belli ki Türkiye'de ikinci cephenin belirleyicisi olacaktır. Sol buna karşı, bunu aşan bir mücadele içerisinde kendini var edebilir. Muhafazakâr konuma düşmeden.

Avrupa demokrasisini aşan -çünkü bana göre Avrupa'daki demokrasi, liberal demokrasi de çağını tamamlamış bir demokrasidir - onu aşan bir demokrasi anlayışıyla, onu aşan bir düzen eleştirisiyle ancak üçüncü cephe politikası başarılı olur.
OĞUZHAN MÜFTÜOĞLU:Sol tartisiyor adli yazi dizisinden

http://birgun.net/bolum-57

Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/4256511/modTrackback


Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren