Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Montag, 21. Februar 2005

Simurg Anka

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdârı olan Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.

Kuşlar, Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürlermiş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe, onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.

Derken, bir gün uzak bir ülkeden bir kuş sürüsü, Simurg'un kanadından bir telek bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak, Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekiyormuş. Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce, bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; papağan, o güzelim tüylerini bahane etmiş -oysa, tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış-, kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış, baykuş yıkıntılarını özlemiş , balıkçıl kuş bataklığını...

Yedi vadi üzerinde uçtukça sayıları an be an azalıyormuş. Altıncı vadi "şaşkınlık" yedincisi ise "yok oluş" vadisi imiş.

Kaf dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg'un yuvasını bulunca öğrenmişler ki, Simurg Anka otuz kuş demekmiş

Onların hepsi de Simurg'muş.

Her biri de Simurg'muş

Kim yahu bu yüzde 18

Wall Street Journal adlı Amerikan gazetesinde 26 Ağustos 1983 tarihinde yer alan bir makalede, şöyle deniyordu:

"Amerikan diplomasisinin Türk generallerinden bilmelerini kesinlikle istedikleri nokta şudur: Toplumda bir gerginlik yaratmadan, seçimlerde Özal'ın partisinin kazanması, demokrasiye erken dönüş için esen bir ümit rüzgarıdır."

İşbaşındaki cunta şaşırmıştı. Kendileri adına iktidara gelmesi için MDP'ni kurdurmuşlardı 6 Kasım seçimlerinden önce; hatta Özal'ı veto ederek seçimlere girmesini engellemeyi bile konuşmaktaydılar.

Oysa ABD yönetimi alenen Özal'ı istemekle yetinmeyip bir de tehdit etmekteydi. Nitekim gazetede çıkan bu yazı Washington'dan teleksle Ankara'daki ABD Büyükelçiliği'ne iletilmiş ve "ilgililerin dikkatine" sunulmuştu. Aynı anda TC Washington Büyükelçiliği bu yazıyı çevirerek Dışişleri Bakanlığı'na göndermişti.
Telekste önemli bir not düşülmüştü: "Gönderdiğimiz yazı tümüyle Amerikan yönetiminin görüşünü yansıtmaktadır, bu nedenle de yetkililerin mutlaka dikkatine sunulması istenmektedir." (Y. Doğan, Dar Sokakta Siyaset, s. 16)

Hikayenin devamını biliyorsunuz. Ama "konusunu" unutanlar için aynı Wall Street Journal gazetesi 22 yıl sonra, 16 Şubat 2005 tarihinde bir makale daha yayınlandı. Birgün'de de manşetten verildi.

Türkiye'de gelişen Amerikan karşıtlığından dolayı hükümeti ve medyayı sorumlu tutan, ABD olmasa Türkiye'nin ne hallere düşeceğini sıralayan Robert L. Pollock imzalı bu makale şöyle bitiyordu: "Türkiye kolayca ikinci sınıf ülkelerin safında yerini alabilir: Dar kafalı, paranoyak, marjinal ve (tam da bu yüzden) Amerika'yla dostluğu bitmiş, Avrupa'da ise sevilmeyen bir ülke." Pollock'un ne dediği aşikar: Madem bu ülkenin muhalefetinde iş yok iktidarında da, İslamcısında da iş yok, laik olanında da; biz de derhal tenzili rütbede bulunuruz!

22 yıl önceki telekslerin benzerlerinin çekilip çekilmediğini henüz bilmiyoruz. Doğrusu son günlerde en illet olduğum hadise, ABD aleyhine yapılan her yorumun, derhal "komplo teorisi" şeklinde yaftalanması... Yani olup biteni algılamak için illa tarihe mal olması, aradan 22 yıl filan geçmesi mi gerekecek?
Kuşkusuz bu makalenin ardından ABD Türkiye'ye bir savaş açmayacak; ama bir niyet beyanı var! Asap bozucu değil mi? Türkiye'de yaşayıp da bunu okuyan birinin psikolojisi bozulmaz mı? Yani ABD'nin yürüttüğü psikolojik savaşa da mı itiraz etmeyelim?
CIA'nin ortalığa para saçmasından; Amerikalı yöneticilerin siyaseti dizayn etmeye soyunmalarından söz edince paranoyak oluyormuşuz.
Bizim kimi köşe yazarlarının "hadi canım o kadar da olur mu!" dedikleri türden şeyler bal gibi oluyor işte. Amerikalı gazeteci Bob Woodward'un yazdıklarından önceki haftalarda çeşitli kereler söz etmiştim. Adamlar birkaç Taliban komutanını satın almak için bile para döküyorlar; senin ana muhalefet partine müdahale etmeye elbet can atarlar.

ABD'nin İran ve Suriye ile dalaştığı sırada bu tür üslupta bir makalenin yayınlanması "tesadüf". Erken seçim konuşulmaya başlamışken,
Amerika'da istirahat eden Fethullah Hoca'nın destek verdiği Erkan Mumcu "tesadüfen" istifa etti. Bakın işte, buraya yazıyorum, Erkan Mumcu önümüzdeki dönemde "tesadüfen" Amerika'ya bir seyahat de yapacak. Bizim yine psikolojimiz bozulacak ve paranoyak olacağız!
Hakikaten tam bir psikolojik harp ağzıyla konuşuyorlar. Hayır, kastettiğim, "Amerikan kamuoyunun paranoyak, dar kafalı Türklere karşı hazırlanmakta olduğu; yarın öbür gün Amerikan vatandaşlarından, herhangi bir yeni cezalandırma girişimine de hak vermelerinin istenmesi" filan değil. Açık açık, Türkiye'yi yönetenlere "ayağınızı denk alın" diyorlar, bu kadar basit. Ve bunu ilk kez söylemiş olmuyorlar ki.
Aslında Pollock'un makalesinde yazılanlardan ziyade yazılmayan bir husus çok önemliydi. Buna da mim koyan Haluk Şahin oldu: "Bu gibi yazılarda her zaman sözü edilen askerlerden tek cümleyle bile bahis yoktu!"
Paranoyak olmayalım da ne halt edelim?


melihpekdemir@birgun.net
18 21/02/05

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren