Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Montag, 13. Juni 2005

O Yahudi

Hans birgün eve gelmiş ve ailesi yemek masasındayken
- Ben bir karar aldım ve Salomon'la evlenmeye karar
verdim. Bunu duyan aile şaşkınlık içinde ve hep bir ağızdan
- Ne ?! Ama o bir yahudi ?!

Cevapların soruları

Anayasa referandumları sathı mailine giren AB'deki dramatik gelişmeler nedeniyle, mamlekette de Türkiye'nin AB'ye üye olmasına "hayır" diyenler dört köşe, "havet" diyenler "zaten böyle olacağı belliydi" rehavetinde. "Evet" diyenler ise daha çook yorulacaklar, bin dereden su getirmek kolay iş değil.

Kendi adıma Havetçiler ile Evetçiler arasında bir yerdeydim. Bu yüzden fanatik Evetçiler beni utangaç hayırcı olmakla suçluyordu. Havetçiler, adı üstünde zaten, bunların fanatiği olmaz ama, yine burun kıvırıyorlardı, dengeyi bozduğum "orta yol"dan azıcık saptığım için, Hayırcılar ise, tabii ki "AB işbirlikçisi bir Evetçi" olarak mührü üzerime basıp ipimi çoktan çekmişlerdi.

Kimseyi önyargıyla suçlamaya gerek yok; herkes akla yatkın cevaplar peşinde. Evet-hayır türünden ve türevinden cevaplar tatmin edici olmadığında, soruları yeniden sormak belki daha doğru bir cevap şeklidir.

Soru 1: "Ama bu hakikaten devrim!" başlıklı yazımı çöpe mi atmalıyım? Elbette hayır! (Bakın yeri geldiğinde hayır demeyi ben de bilirmişim!) Dediklerimin tamamen arkasındayım. Ama "devrim" derken, şu AB bahsinde, salatalığı görünce eline tuzluğu kapıp koşacak kadar da saftirik değildim. Tartışmaya, AB oryantalizmine vurgu yapan, onun emperyalist boyutunu ihmal etmeyen bir noktadan girmiştim zaten. Kısaca, "qualified yes" yani şartlı evet çizgisini önermiştim.

Soru 2: Şaptan şeker olur mu? Elbette olmaz! Sermayenin reçetelerinden emekçilerin derdine deva ilaç çıkmaz. Burjuva demokrasisi de asla emekçilerin nihai hedefi olamaz...

Türkiye'de burjuvazi AB eliyle gerdeğe girmiş, KENDİ demokratik programını tamamlamıştır. Üstelik bu program henüz "de jure" (kağıt üzerinde) bir anlama sahiptir.

Ve bu da Avrupa'daki benzerlerinden çok farklı şekilde tepeden, yani devlet eliyle; dışarıdan, yani AB eliyle kotarılmıştır. Sol bir düzlemde tartışılan ise, bir başka Türkiye için aşağıdan gelen, iç dinamiklere dayalı toplumsal bir değişimdir.

Türkiye'nin emekten yana dinamikleri ile aynı hedefe sahip Avrupa'nın emekten yana dinamikleri, küreselleşen dünyada neo liberalizme karşı mücadelede, ortak iç dinamikler haline gelme imkanıyla karşı karşıyadır.

Bir başka Türkiye kurma çabasıyla bir başka Avrupa çabası bir anlamda iç içe geçmiştir.

Öyleyse Nuray Mert'in geçenlerde sorduğu şu soru, bütün solculardan bir cevap beklemektedir: "İş dönüp dolaşıp, bizim eski 'Tek ülkede sosyalizm mümkün mü' tartışmasına benzer bir, 'Tek ülkede veya kıtada demokrasi mümkün mü'ye dönmeyecek midir?"

Soru 3: Türkiye modernleşme tarihinde hakikaten bir dönüm noktası olan 6 Ekim (ya da 17 Aralık) seviyesinden geriye gidilmesi iyi midir kötü müdür? Elbette kötüdür! Böyle bir çaba kesinlikle restorasyon olarak kabul edilmelidir. Türkiye'de sol kesime düşen "de jure" haldeki normları şimdi "de facto" (fiili) hale getirmek, toplumsallaştırmak, altına imza atılan Kopenhag siyasi kriterlerini kalıcı kılmaktır.

Soru 4: Peki AB üyesi bir ülkede yaşamak mı, yoksa ŞİMDİKİ gibi bir Türkiye'de yaşamak mı yeğdir? Bunun cevabını aslında, elçilik kapılarında vize bekleyenler zaten vermektedir.

Şimdi herhangi bir AB ülkesi ile Türkiye'yi kıyaslayın, hangisinde yaşamak istersiniz?

Bu denli basit, gündelik ve hayata dair bir tercihtir söz konusu olan. Bir AB ülkesinde yaşayınca başınız elbette göğe ermez, ama insanoğlunun meşrebinde vardır, nisbi de olsa refah ister.

Gecekonduda yaşarken apartmana taşınmayı arzular, apartmanda otururken villaya imrenir. Söylenen bundan ibarettir. Nihai çözümün başka bir Türkiye ve başka bir Avrupa olduğu bilindiğinde, bazen başka bir Avrupa için mücadele başka bir Türkiye için mücadeleyi kolaylaştırır, bazen de ikincisi...

Soru 5: Asıl derdimiz üzüm yemek midir, bağcıyı dövmek midir? Üzüm yiyebilmek için, bağımızı gasp edenlerle hesaplaşmak kaçınılmaz. Burjuva demokrasilerinin tarihinin özeti budur. İşte size en son çarpıcı örnek:

Yeni TCK'ye sermayenin Avrupası karşı çıkmaz, bizimle birlikte sadece Emeğin Avrupası karşı çıkar. Çünkü onca 'demokratikleşiyoruz' tantanası arasında şu yeni TCK tam da AB müktesebatına uyum sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.

Yani özgürlükler, insan hakları falan tamam da, işte burjuvazi demokrasisi yani AB standartlarına uygun bir burjuva demokrasisi, ne menem bir yeşdir, yeni TCK şeklinde ortaya konulmuştur. Demek ki neymiş?

"Hak verilmez alınır" sözünü asla unutmamak lazım.

Soru 6: "Du bakali" (Dur bakalım) Bu sorunun ait olduğu fıkrayı bilmeyenlerin de bununla ne kastedildiğini bir bileninden mutlaka öğrenmesi lazım.

Melih Pekdemir

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren