Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Freitag, 16. September 2005

"Kimlik bitte!"

Malum, son bir haftadır “kitlelerin” ayranı kabardı, dört bir yanda linç girişimleri gırla gidiyor. Ama her daim böyle değildirler. “Kitleler Psikolojisi” kitabının yazarı Gustave le Bon 110 yıl önce şöyle diyordu: “Kitlelerin meyil ve muhabbeti hiçbir zaman iyi hükümdarlara değil, kendilerini şiddetle baskı altında bulunduran müstebitlere karşı olmuştur... Zayıf bir hükümete karşı ayaklanmaya her vakit hazır olan kitle, kuvvetli bir hükümet karşısında esir gibi eğilir.” (s. 59)

Bu tespitin doğru olup olmaması önemli değil; önemli olan 12 Eylülcüler'in iyi birer Gustave le Bon talebesi olması. Ve bugün 12 Eylül. Yani 25 yıl önce 12 Eylülcüler, darbe yaptılar, sağı etkinleştirdiler, solu etkisizleştirdiler, toplumu çürüttüler.

Bunun için insanlara ve topluma işkence yaptılar. Artık şunu herkes biliyor: İşkence ile korku ve dehşet toplumu yarattılar.

Bu da yetmedi, ideolojik işkence ile toplumun beynini yıkadılar ve bu şekilde sağı daha da etkinleştirdiler, solu daha da etkisizleştirdiler: “Kimlik Bitte” toplumu yarattılar.

19 yıl önce Cumhuriyet gazetesinin 18 Aralı k 1986 tarihli nüshasında, bir “haber” yer almıştı. “Kimlik Bitte” başlığıyla, birinci sayfada fotoğraflarla verilen bu haberde, Nazi üniformalı bazı kişilerin İstanbul’un göbeğinde, sokakta yürüyen vatandaşlara kimlik sorduğu, üst baş araması yaptığı ve kimsenin sesini çıkarmadığı; duvara dayanıp aranırken, “Siz kimsiniz? Ne hakla kimlik soruyorsunuz?” diye itiraz etmediği anlatılıyordu.

İstanbul’da sahnelenmekte olan “İçinden Tramvay Geçen Şarkı” oyununun bilet kontrolünü de “Kimlik Bitte” (Kimlik lütfen) şaka sorusuyla yapan ve Nazi üniforması giyen tiyatro oyuncuları, sokaktaki insanların kendilerinden korkup kimlik göstermesi üzerine, “Bu kadarını beklemiyorduk” demişlerdi. Haberde şu sorulara cevap aranıyordu:

“Peki bu insanlar kimdi? Neden karşılarında kendilerine Almanca kimlik soran yabancı üniformalı şahıslara itirazsız kimlik gösteriyorlardı? Acaba bunu oyunun etkisiyle mi yapıyorlardı, yoksa başka nedenler de var mıydı?

Acaba oyun tiyatronun dışına İstiklal Caddesi'ne taşınsa, insanlar ne tepki verecekti? Kimliklerini yine itirazsız gösterecekler miydi?

Acaba bu oyuncular Sirkeci Garı’na girip bir düdük çalsa ve ‘herkes çöksün’ diye bağırsa insanlar çöker miydi?”

Celal Bilgili, Canan Yüksek, Haluk Zülfikar, Boran Kaya, Tanya Taşçıoğlu ve Arzu Bigat, Alman üniformalarını giyinmiş olarak İstiklal Caddesi'nde “genel arama tarama” ve “normal kontrol” yaptıkları sırada, Cumhuriyet muhabiri Tarık Ersoy da arananların verdikleri tepkileri ve gösterdikleri kimliklerinin dışındaki “kimlik”lerini de saptamaya çalışıyordu.

Örneğin, “kimlik bitte” isteği üzerine kimliğini itirazsız gösteren bir kişi, kendisine “Arkana hiç bakmadan koş” dendikten hemen sonra koşmaya başladığından, röportaj yapmak isteyen gazeteci tarafından güç bela yakalanabilmişti.

Yolda çevirdiği iri yarı beş erkek, yarı cüsselerindeki Canan Yüksek’in “Yüzünüzü duvara dönün ve ellerinizi havaya kaldırın” komutuna hiç itiraz etmemişlerdi.

Hepsinin rengi atmış, duvara dönmüş, içlerinden birisinin ellerini duvara dayayarak tereddüdünü yenmesi üzerine diğerleri de onu takip etmişti.

Belli ki kafalarında “Kim bu kadın?” sorusu, “Ne olur ne olmaz biz dediğini yapalım” açıklamasıyla çatışma halindeydi.

Elleri duvarda bir kaç saniye bekledikten sonra Canan Yüksek kimliklerini istemiş ve hepsi eksiksiz göstermişti.

Cumhuriyet muhabirinin “Neden kimliğinizi gösterdiniz?” sorusuna verdikleri yanıt basit ve hazindi:

“İstediler gösterdik...”

12 Eylül bir toplumu işte böyle kimliksizleştirdi.

Kimliksizleşen toplumun bireyleri, sürü oldular ve sürü kimliklerine, ilkel kimliklerine rücu ettiler; milliyetlerine, mezheplerine, hemşehriliklerine..

Bize de kala kala Nazım’ın şiirini okumak kaldı:

“Koyun gibisin kardeşim, / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen/ ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye. / .../ Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer / ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin, /—demeye de dilim varmıyor ama / kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Türkler'in ve Kürtler'in, milliyetçilerin, kimlik kavgası verdiğine hala inanalım mı dersiniz? “Bitte!”

12.9.2005
Melih Pekdemir

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren