Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Mittwoch, 7. Dezember 2005

Kuslar

gecevegunduztablo
Bir resme bakmak
İlk kez, Nicos Poulantzas’ın Türkçe’ye çevrilen bir kitabının kapağında görmüştüm MC Escher’in Gece ve Gündüz adlı resmini. Takılı kalmıştı zihnime tıpkı insanın ezberinde kalan bir dize gibi. Geceden gelen ve gün ışığına uçan siyah kuşlarıyla, gün ışığından gelen ve geceye uçan beyaz kuşlarıyla, iç içe geçen kuşlarıyla gözü hep yanıltan ve aynı anda farklı yönlere götüren bir resimdi. Yeryüzünün giderek siyah ve beyaz kuşlara dönüştüğü, siyah kuşların daha belirgin olduğu yerlerde beyaz kuşların görülmediği, beyaz kuşların belirgin olduğu yerlerde siyah kuşların görülmediği baş döndüren yön kaybettiren bir resimdi. Bir bakıma aynı yerden gelen ve aynı yere giden kuşların resmi, bir bakıma zıt yönlere giden zıt renkli kuşların resmi. Bu resme belki de en çok Afşar Timuçin’in “İçimizdeki bütün düzlükleri/İçimizde yalancı çıkaran yüksekler var” dizesi yakışırdı veya Nazım Hikmet’in “bir gönülde iki sevda olmaz/yalan/olabilir” dizesi. Belki de İsmet Özel’in “İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse diğerine sağır” dizesi. Kim bilir belki hepsi.

GECE VE GÜNDÜZ

Gece ve Gündüz sadece siyah ve beyazın simetrisi değildi. Her şeyin zıddına dönüşebilme, zıddı olma imkan ve tehlikesini içinde taşıdığını anlatıyordu. Sadece bunu değil kuşkusuz, beyaz kuşların siyah kuşların arasından süzüldüğünü. Beyaz kuşların siyahları, siyah kuşların beyazları var ettiğini de. Resmin koyu yanına baktığınızda açık yanındaki ayrıntıları, açık yanına baktığınızda koyu yandaki ayrıntıları gözden kaçırabilirsiniz. Resmin bütününe bakmak o kadar zor ki. Gözleri yorar.

Gerçek hangisi, gece nerede başlıyor ve gündüz nerede bitiyor? Siyah kuşlar nerede başlıyor, beyazlar nerede bitiyor? Neden yeryüzüne yaklaştıkça siyah ve beyaz kuşlar belirsiz hale geliyor. Yoksa uzaktan bambaşka gördüğümüz kuşlar yaklaştıkça sıradan şekillere mi dönüşüyor? Yoksa bu kadar köşeli hale getirdiğimiz hayat, en olmadık yerde ellerimizden kurtulup uçuyor mu?

Neden karşıt gibi gözükenlerin bazen aynı olduğunu anlamak o kadar çok zaman alıyor veya aynı olanların aslında ne kadar farklı olduğunu anlamak istemiyoruz?

Gece ve gündüz arasında, siyahla beyaz arasında upuzun bir gri var; aradaki gri tonlar olmaksızın siyah ve beyaz yok. Hayatı “biz ve onlar” diye okumak, insanları “bizden ve onlardan” diye tasnif edince bu griden kurtuluyoruz? Arası yok! Ya bizden ya onlardan yana! Sınır tam neresi, ya sınırın sınırı? Yoksa aslında o sınır hep değişiyor mu? Dün bizim tarafta olan yarın karşı tarafta nasıl oluyor? Biz mi yerimize çakıldık, karşı taraftaki mi çok uzaklaştı?

RESİMDEKİ BEYAZ KUŞLARI GÖRENLER

Resimde sadece beyaz kuşları görenlerle, resimde sadece siyah kuşları görenlerin aslında aynı şekilde baktıklarını anlamak o kadar zor mu? Resimde sadece beyaz kuşları gördüğünüz için, “resimde siyah kuşlar var” diyen arkadaşlarınızla yolunuzu ayırdığınız, selamı sabahı kestiğiniz, onları “siyasal körlükle” suçladığınız oldu mu hiç? Resimde hem beyaz hem siyah kuşlar var diyenleri “idareimaslahatçı” diye küçümsediniz mi hiç? Yıllar sonra o resme yeniden baktığınızda hem siyah hem beyaz kuşları fark ettiğinizde içinizin cız ettiğini hissettiniz mi hiç? Yıllar yıllar önce, o resimde sadece beyaz kuşları görenlerin, daha sonra aralarından “resimde siyah kuşlar var” diyen liseli bir genç kızı pusuya düşürüp öldürdüğünü, yıllar yıllar sonra öğrendiğinizde ürperdiniz mi hiç?

Hiç şöyle düşündünüz mü; iyi ki aynı resme bakıp farklı resimler görebiliyoruz!

MERAKLISI İÇİN KÜÇÜK BİR DUVAR ÖYKÜSÜ

Kudüs'te görevli yabancı bir gazeteci, Ağlama Duvarı'nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevî'nin duvarın önünde öylece durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... sonunda dayanamamış ve yaşlı adamla konuşmaya karar vermiş. İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:

- Kendinizi tanıtır mısınız?

- Adım David. Polonya Yahudisiyim. Yaşım 65. Smalla'da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel- Aviv'de bir çiçek serasında çalışıyor...

- Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı'nın önünde, dua ederken görüyorum.

- Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için yaradana yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.

- Ne güzel! Kaç yıldır duvarın önünde dua ediyorsunuz?

- İsrail'e göçtüğümden beri, 40 yılı geçti.

Çok etkilenen gazeteci heyecanla sormuş:

- 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bunca yıl sonra ne hissediyorsunuz?

Uzun uzun iç geçiren yaşlı Musevî; sonra hüzünlü bir sesle cevap vermiş:

- İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var.

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren