Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Sonntag, 10. Dezember 2006

Din, toplum, siyaset

Doğu toplumlarının Batı toplumlarının aksine şifahi (sözel) toplum özeliklerine sahip olduğu söylenir. Ülkemizde gazete, dergi ve kitap okuma alışkanlığının yetersizliğinin nedeni belki de budur.

Buna karşı batılı toplumların daha çok okur-ya-zar ve bu yüzden daha hoşgörülü olduğu söyleniyor ve bu farklılığın kaynağının Müslümanlık ile Hıristiyanlık arasındaki farktan kaynaklandığı ileri sürülüyor.

Tartışmaya açık bir önerme olsa da, bununla bağlantılı olarak, kendi tarihimizi sorgulamamız gerekir.

Bundan bin yıl önce, henüz üç-dört asırlıkken, İspanya'ya, Endülüs'e kadar yayılan İslam'ın halifesinin kütüphanesinde 400 bin cilt kitap bulunduğu söyleniyor. Aynı dönemde, Hıristiyan dünyasındaki en büyük kütüphanede bile sadece birkaç bin el yazması bulunuyormuş. Üstelik Kordoba'da-ki halife kütüphanesi, şehirdeki yetmiş kütüphaneden sadece biriymiş ve şehir pazarında, bugün adliye önlerinde oturan arzuhalciler gibi yerleşmiş yetmiş yazıcı sürekli kitap kopyalarken, Ortaçağ Avrupa'sında tam bir kitap düşmanlığı hüküm sürüyor, okumak ve öğrenmek tehlikeli sayılıyor-muş.

Peki neden aynı İslam geleneğinden gelen toplumlar sonradan gerilediler ve kendi geçmişlerinin daha akılcı, daha gelişmeye açık örneklerinden yüz çevirdiler? Bütün hayatın, dogmatik üç-beş ezber cümlesi ve Tanrı kelamıyla açıklandığı ve gerisinin günah sayıldığı bir darlığa neden düşüldü?

Batı'nın yaşadığı rönesans ve reformların toplumla birlikte esas olarak düşünme biçimlerini ve dolayısıyla dinin algılanışını da değiştirdiği biliniyor. Toplum-devlet-din ilişkisinde laikliğin egemen hale gelmesinden sonra Hıristiyanlık, hem Orta-çağ'ın bağnaz karanlığından hem de çok daha önceki, kendinden olmayanlara karşı aşırı hoşgörüsüzlükle dolu geleneklerinden uzaklaşarak mo-demizme geçişin yolunu açmıştı.

Bugün batı (emperyalist) kapitalizminin başını çektiği küreselleşme dalgası, adeta modemizmin tersinmesi (postmodern) şeklinde, dini yeniden gökten yere indirdi. İçinde yaşadığımız yüzyılın bir din çağı olacağını söylüyorlar. Bütün dünyada farklı din grupları arasındaki çatışmaları körüklüyorlar. Din, düpedüz yeni tip bir sömürgecilik olan istila hareketleri ve emperyalist politikalar için bir örtü olarak kullanılıyor.

Laikliğe ve modemizme asıl olarak Cumhuriyet döneminde yönetebilmiş olan Türkiye'de şimdi yeniden birdin dalgasını yaşıyoruz. Hıristiyan (Batı) dünyasıyla Müslüman (Doğu) dünyası arasında bir köprü olduğu söylenen Türkiye'de Doğu-Batı ikileminin gerilimleri ve din faktörünün toplumsal ve siyasal yaşamımızdaki baskısı hiç eksık olmamıştı. Şimdi batıdan estirilen bu yeni dalganın etkisiyle bütün entelektüel, toplumsal ve siyasal hayatımız, Kürt sorunu bağlamında yükseltilen milliyetçilikle birlikte siyasallaşmış bir dinsel hareketin de yoğun baskısı altında.

Din, toplum ve siyaset ilişkisine dair sorunlar yoğun bir tartışma konusu olmaya devam ediyor. Bir "Laik- Anti Laik" çatışması fırtınası ortalığı kaplamışken, solda "siyasal İslam ile ilişkiler" konusunda Hayri Kozanoğlu'nun "tehlikeli flört" olarak tanımladığı) yeni açılımlara da tanık oluyoruz.

Özellikle "türban sorunu" çerçevesindeki tartışmalarda "dine dışarıdan müdahalenin doğru olmadığı, inananların dinlerini istedikleri gibi yaşama hakkı bulunduğu" görüşü liberal bir düşünüş biçimi olarak pek çok yazar tarafından da yaygınca savunulan bir düşünce. İlk bakışta gerçekten çok da makul bir düşünce tarzı olarak görülebilir. Ama geçekten her şey bu kadar basit mi?

Basit ve düz bir örnekle devam edelim: Ku-ran'da (Nisa suresi, 34), erkeğin kadını dövebileceği açıkça belirtildiği için, buna inanan bir aile içinde erkek, karısını dövüyorsa, "İsteyen inandığı gibi yaşayabilir, buna karışılamaz" mı denilecek?

"Din, toplum, siyaset" ilişkilerinde sınırların nasıl belirleneceği ya da uzlaşma çizgisinin hangi konuda, kim tarafından ve nasıl çizilmesi gerektiği meseleleri üzerinde tartışmaya belki bu soruya verilecek yanıt üzerinden başlanabilir.

oguzhanmuftuoglu@birgun.net

DIN TOPLUM SIYASET 2

http://www.birgun.net/bolum-73-yazar-49.html

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren