Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Samstag, 21. April 2007

14 Nisan darbesi

21/04/07
Her ne kadar ben önceki haftalardaki yazılarımda "bugünkü koşullarda darbe mar-be olmaz" diye yazmışsam da, düzenleyicileri arasında adları darbeciye çıkmış asker emeklilerinin bulunduğu ve hemen herkesin "Cumhuriyet tarihinin en büyük mitingi" olduğunu söylediği 14 Nisan mitinginin bizatihi kendisi bir "14 Nisan darbesi" olarak gerçekleşti!

Bu değerlendirmede genelde bir mutabakat bulunmasına karşın, 14 Nisan'ın kimi "darp"ettiği konusunda farklı yaklaşımlar var. Darp edildiği düşünülenler arasında AKP hükümeti ve Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra (bizimki de dahil!) medya kuruluşları, mitinge katılmayan kitle örgütleri ve sol kuruluşlar da var.

Mitingi olumlayan pek çok yazar mitingin "kürsü"süyle "meydan" arasındaki ayrıma işaret etti. Yurtdışında televizyon yayınlarından izlediğim kadarıyla mitingin olumlanabilecek yanlarından biri, (Malatya'da işlenen cinayetlerden sadece üç beş gün önce!) ülkedeki misyonerlik faaliyetlerinden şikâyet edilen kürsünün koyu bir milliyetçi, devletçi söylemle donatılmış çağrılarının yüz binlerle ifade edilen meydanda hemen hiç yankı bulmamış olmasıydı. Bence bu da, 14 Nisan'ın kürsüdeki darbecilere pek de farkedilmeyen darbesiydi!

Buna karşı başta Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay ve Milliyet yazarı Melih Aşık gibi yazarlar kürsü cenahından konuşanlar safında yer aldılar. Onlar, adları darbeciliğe çıkmış eski subayların çağrılarına temkinli bir yaklaşım gösteren ve yıllardır o meydandaki yüzbinle-rin haklarını savunmak için amansız bir mücadele yürütenlere darbe vurmaya çalışıyorlar.

Bizi ya milliyetçi-devletçi laik kampta ya da liberal-dinci kampta yer almaya, yanında saf tutmaya zorluyorlar! Hep aynı ikilem. **•

Temcit pilavı gibi durmadan yazmaktan usandım: EceTemelkuran'ın Milliyetteki "değişeceğiz" başlıklı güzel yazısından -özetleyerek- aktarayım:

"Aydınlar ve bilhassa sol aydınlar epey bir zamandır iki kampa bölündü. Memleketin en ciddi sorununun milliyetçilik olduğunu düşünenler İslami çevrelerle yakınlaşıp özgürlükler meselesini "inanç özgürlüğü" çevresinde ve bununla sınırlı olarak algılama eğiliminde oldular. Birincil sorunu muhafazakârlaşma ve İslamileşme olarak görenler, giderek sertleşen bir biçimde ulusalcı kampı oluşturdular. Birinci grup bütün yasaklara karşı çıkar gibi görünmekle birlikte en büyük ve en derin yasakları getiren dini sorgulamayı kendilerine yasak saydılar. Üstelik dinin insanlara ve bilhassa kadınlara getirdiği yasakları, özgürlükler adına cansiperane savunurken, kendi gündelik hayatlarının bundan hiç etkilenmediğini ama mesela Adıyaman'daki on üç yaşındaki bir kızın kendileri gibi ayrıcalıklı bir hayat yaşamadığını, muhafazakârlaşma karşısında hiçbir gücünün olmadığını düşünmediler.

Aydınlardan ulusalcı kampı oluşturanlar ise enternasyonal sol değerleri bir hışımla lanetleyip Türkiye'yi dünyanın dışında tek başına bir ülke olarak tanımlamaya gidecek şuursuzluğa vardırdılar işi... Sonuçta Hran-t'ın cenazesinde ve Ankara mitinginde gördük ki memleket hem aşırı milliyetçiliği hem de hayatın ve siyasetin İslamileştirilmesini aynı oranda tehdit olarak görüyor... Oysa onlar Malatya'da saldırı yapanların ve benzerlerinin hem "Vatan için yaptık" hem de "Din düşmanlarına ders olsun" dediğini görüyor. Tehlikenin hem milliyetçi hem dinci olduğunu biliyor."

Durum aslında kısaca bundan ibarettir.

Ancak ne kadar haklı olursanız olun, var olan duruma karşı sadece itiraz etmek yetmiyor. İtirazın hayatın içinde kendini somut bir seçenek olarak, ortaya koyması gerekir.

Sorun da burada.

Bugün gericiliğin "ilerici" bir misyon takınarak karşımıza çıkartıldığı ve eskiyle yeninin bir çatışması gibi gösterildiği bu ikilem aslında söz ve fikri düzeyde kalan devrimci bir misyonun yaşanan hayatın içinde somut olarak, bir eylem hattı ve hayat tarzı olarak henüz kendisini ortaya koyamamış olmasından kaynaklanan boşluktur.

Bu anlamda 14 Nisan darbesi biraz da bu boşluğa karşıdır.

Oğuzhan Müftüoğlu

oguzhanmuftuoglu@birgun.net

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren