Bizim Taner Akçam
Hayatta hiç beceremeyeceğim bir şey Taner Akçam hakkında resmi ve asık suratlı bir yazı yazmak. Sonunda bu da başıma geldi işte... Taner'i bir üçüncü bir şahıs olarak işaret edip hakkında bir şeyler söylemek çok zor, yani öylesine içselleştirmişim bu adamı. Belki de ömrümüz boyunca başımıza gelen işlerde hep birbirimizi azdırdığımızdan ve sorunlarımızın da hep benzer nedenlerden kaynaklandığındandır...
Şimdi Taner'i göz göre göre hedef haline getirdiler. Üç beş gündür okuyup duruyoruz: Gazete manşetlerinde katline ferman yazıyorlar. "Ferman büyük medyanın, fikir özgürlüğü bizimdir" deyip bir kenara çekilemiyoruz. Üstelik bugün bir de Hrant Dink'in mahkemesi var. Garibimin, "sireli yeğpayris"imin zaten hep "mahkemesi" olurdu. Ama bu kez katillerinin mahkemesi... Avukatı Fethiye Çetin, "gizlilik" kararı alınan hazırlık soruşturması sırasında birçok delilin yok edildiğini açıkladı ve "Hazırlıksoruşturması, sadece Pelitli beldesine takılıp kaldığı için bu organize yapıyı ortaya çıkarmakta eksik kalınmıştır" dedi.
Delilleri ne kadar yok ederlerse etsinler, iz bırakıyorlar işte... Evet, Hürriyet gazetesinin Taner Akçam hakkındaki manşetinden söz ediyorum. Hrant Dink cinayetini görmüştük, katillerini biliyorduk. Şimdi delilleri yok etseler bile, bir yandan da elimize yeni deliller veriyorlar. Azmettiricilerin bugünlerde de işleri başından aşkın, yine işbaşındalar.
Olup biten hakkında Taner'le irtibata geçtim, şöyle diyor: "İnternet ortamında benimle uğraşan bu adamınki [Holdwater] gibi onlarca ve yüzlerce site var. Hiç ilgilenmedim de herifin sayfasıyla... Sonuçta sıradan cahil bir cazgır, neresini ciddiye alayım? Ama işi şahsıma yönelik zarar verici bir kampanyaya çevirdiklerinde, 'Çık ortaya, kimsen yapacağını açıkça yap, bak ben buradayım!' demek zorunda kaldım. Kampanya yapıldığından beri ciddi olarak çalışamıyorum. Zaten amaçları da bu... Psikolojik gerilim, endişe yanı sıra akademik kariyerim, işim, her şeyim ama her şeyim tehdit altında..."
Amerikan yetkililer Taner'den bu problemi halletmediği sürece Amerika dışı seyahatlerini iptal etmesini istemişler. Taner de İngiltere, Hollanda, Almanya ve İtalya'da hem kitabıyla ilgili hem de bilimsel amaçlı 5 ayrı konferansı iptal etmek zorunda kalmış. ABD'de bile katılması gereken toplantılara sıkı güvenli önlemleriyle gidiyormuş. Birçok yerde polis Taner'i havaalanında karşılayarak tüm toplantı boyunca koruma altında tutuyormuş.
Bir de Hürriyet gazetesi yaptığı habere tüy dikmiş, Taner Akçam hakkında "ortadan kayboldu" diye yazmıştı. Oysa bu iddianın aksine, haberle ilgili olarak gazete tarafından hiç aranmamış. Taner, bunun üzerine Ertuğrul Özkök'e (elbette yayınlanmayan) şu mesajı geçmiş:
"Yazarınız, 23 Haziran'da gazetede benim için, 'ortadan kayboldu' demiş. Ben, bir gazeteci arayınca hazır kuvvet bulunması gereken emir kulu muyum? Sorun yazarınıza, University of Minnesota'yı aramış mı? History Depart-ment'ı aramış mı? Center for Holocaust and Genocide Studies'! aramış mı? Buraları aramış da mı beni bulamamış? Bana buralara not mu bırakmış? Bu ne saygısızlık, bu ne terbiyesizlik Ertuğrul Bey? Benim email adresim yok mu Üniversite sitesinde? Bu soruşturmaların hiçbirisini yapmadan, internetten kolayca bulunacak telefon numaralarını çevirmeden ve email-le haber bildirmeden, birisi için nasıl 'ortadan kayboldu' dersiniz? Sanki ben bir suç işlemişim ve kaçıyorum. Ayıp değil mi bütün bunlar?"
Taner işin etik yanıyla ilgileniyor hâlâ... Am-maa... Yahu sizde de aynısı oluyor mu bilmiyorum, ne zaman Ertuğrul Özkök'ün fotoğrafına baksam, tuhaf bir çağrışım, aklıma hemen Kurtlar Vadisi - Pusu dizisinde Zafer Algöz'ün canlandırdığı "genel yayın yönetmeni Yalçın Yıldız" karakteri geliyor. Niye ki?
MELİH PEKDEMİR - Birgün
Şimdi Taner'i göz göre göre hedef haline getirdiler. Üç beş gündür okuyup duruyoruz: Gazete manşetlerinde katline ferman yazıyorlar. "Ferman büyük medyanın, fikir özgürlüğü bizimdir" deyip bir kenara çekilemiyoruz. Üstelik bugün bir de Hrant Dink'in mahkemesi var. Garibimin, "sireli yeğpayris"imin zaten hep "mahkemesi" olurdu. Ama bu kez katillerinin mahkemesi... Avukatı Fethiye Çetin, "gizlilik" kararı alınan hazırlık soruşturması sırasında birçok delilin yok edildiğini açıkladı ve "Hazırlıksoruşturması, sadece Pelitli beldesine takılıp kaldığı için bu organize yapıyı ortaya çıkarmakta eksik kalınmıştır" dedi.
Delilleri ne kadar yok ederlerse etsinler, iz bırakıyorlar işte... Evet, Hürriyet gazetesinin Taner Akçam hakkındaki manşetinden söz ediyorum. Hrant Dink cinayetini görmüştük, katillerini biliyorduk. Şimdi delilleri yok etseler bile, bir yandan da elimize yeni deliller veriyorlar. Azmettiricilerin bugünlerde de işleri başından aşkın, yine işbaşındalar.
Olup biten hakkında Taner'le irtibata geçtim, şöyle diyor: "İnternet ortamında benimle uğraşan bu adamınki [Holdwater] gibi onlarca ve yüzlerce site var. Hiç ilgilenmedim de herifin sayfasıyla... Sonuçta sıradan cahil bir cazgır, neresini ciddiye alayım? Ama işi şahsıma yönelik zarar verici bir kampanyaya çevirdiklerinde, 'Çık ortaya, kimsen yapacağını açıkça yap, bak ben buradayım!' demek zorunda kaldım. Kampanya yapıldığından beri ciddi olarak çalışamıyorum. Zaten amaçları da bu... Psikolojik gerilim, endişe yanı sıra akademik kariyerim, işim, her şeyim ama her şeyim tehdit altında..."
Amerikan yetkililer Taner'den bu problemi halletmediği sürece Amerika dışı seyahatlerini iptal etmesini istemişler. Taner de İngiltere, Hollanda, Almanya ve İtalya'da hem kitabıyla ilgili hem de bilimsel amaçlı 5 ayrı konferansı iptal etmek zorunda kalmış. ABD'de bile katılması gereken toplantılara sıkı güvenli önlemleriyle gidiyormuş. Birçok yerde polis Taner'i havaalanında karşılayarak tüm toplantı boyunca koruma altında tutuyormuş.
Bir de Hürriyet gazetesi yaptığı habere tüy dikmiş, Taner Akçam hakkında "ortadan kayboldu" diye yazmıştı. Oysa bu iddianın aksine, haberle ilgili olarak gazete tarafından hiç aranmamış. Taner, bunun üzerine Ertuğrul Özkök'e (elbette yayınlanmayan) şu mesajı geçmiş:
"Yazarınız, 23 Haziran'da gazetede benim için, 'ortadan kayboldu' demiş. Ben, bir gazeteci arayınca hazır kuvvet bulunması gereken emir kulu muyum? Sorun yazarınıza, University of Minnesota'yı aramış mı? History Depart-ment'ı aramış mı? Center for Holocaust and Genocide Studies'! aramış mı? Buraları aramış da mı beni bulamamış? Bana buralara not mu bırakmış? Bu ne saygısızlık, bu ne terbiyesizlik Ertuğrul Bey? Benim email adresim yok mu Üniversite sitesinde? Bu soruşturmaların hiçbirisini yapmadan, internetten kolayca bulunacak telefon numaralarını çevirmeden ve email-le haber bildirmeden, birisi için nasıl 'ortadan kayboldu' dersiniz? Sanki ben bir suç işlemişim ve kaçıyorum. Ayıp değil mi bütün bunlar?"
Taner işin etik yanıyla ilgileniyor hâlâ... Am-maa... Yahu sizde de aynısı oluyor mu bilmiyorum, ne zaman Ertuğrul Özkök'ün fotoğrafına baksam, tuhaf bir çağrışım, aklıma hemen Kurtlar Vadisi - Pusu dizisinde Zafer Algöz'ün canlandırdığı "genel yayın yönetmeni Yalçın Yıldız" karakteri geliyor. Niye ki?
MELİH PEKDEMİR - Birgün
arasorbul - 2. Jul, 18:51