Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Samstag, 27. Oktober 2007

Hıdır'ım Aslan'ım burda yatıyor

Yiğidim Aslanim

Su Sılanın Ufak Tefek Yolları
Ağrıdan Sızıdan Tutmaz Elleri
Tepeden Tırnağa Şiir Dilleri
Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor

Bugün Efkarlıyım Açmasın Güller
Yiğidimden Kara Haber Verdiler
Demirden Döşeği Tastan Sedirler
Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor

Ne Bir Haram Yedi Ne Cana Kıydı
Ekmek Kadar Temiz Su Gibi Aydın
Hiç Kimse Duymadan Hükümler Giydin
Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor

Mezar Arasında Harman Olur Mu
On Üç Yıl Mahpusta Derman Kalır Mı
Azrail Aç Susuz Canım Alır Mı
Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor

Bedri Rahmi Eyüboglu - Zülfü Livaneli

SEFA ÜNAL (Kübalı Sefa)

Hıdır Aslan 1958'de Tunceli, Hozat'ta doğdu. Ortaokuldaki başarısı üzerine öğretmenlerinin de ısrarıyla ailesi Ankara'daki ağabeyinin yanına lise için gönderdi. Hıdır Aslan politikayla Kurtuluş ve Etlik Liseleri'nde okurken tanıştı. LİSE-DER'e gitmeye başladı. Bir olaya karıştığı gerekçesiyle tutuklanarak 7 ay cezaevinde kaldı. 1978 sonrası İzmir'e gitti. Şubat 1980'de yakalanınca, tutuklanarak Buca Cezaevi'ne gönderildi. 4 yıl süren cezaevi günlerinden sonra 25 Ekim 1984'de Burdur Kapalı Cezaevi avlusunda idam edildi.

Arkadaşı Ali Haydar anlatıyor: "Hıdır arkadaş mütevazılığın simgesiydi. Karakaya mahallesinde çalışıyordu. Yenimahalle'de olduğum dönemde Şentepe'ye gecekondu yapımına ya da herhangi bir şekilde yardıma gidiyorduk. O zamanlar hızlı ve keskin biri olduğum için halkımızı örgütlemek büyük olaydı ve bu çalışmalarda insan kazanmak, birini Devrimci Yolcu yapmak en büyük arzumdu. Hıdır Aslan'ın bizim militanlardan ve oranın sorumlularından olduğunu bilmiyordum. Onu örgütlemeyi kafaya koydum; dinliyor, eve götürüyor, çay ikram ediyor, sıcak davraniyor, ideal bir sempatizan diye düşünüyordum.

O dönemdeki sorumlu vatandaşa (Mahmut Uyan) anlattım, gülümseyerek "Onu örgüde" dedi. Şentepe'ye gittiğim süre boyunca onu Devrimci Yolcu yapmaya çalıştım. Ta ki Mamak'ta gazeteyi okuduğumda Tariş olaylarıyla ilgili Ali Akgün ve Hıdır Aslan'ın fotoğrafını görünce bende jeton düştü. Hıdır ile birlikte Şentepe davasında idamımız istendiğinde duruşma salonunda onu görür anlatırım ve birlikte güleriz diye düşünüyordum. Olmadı. Cürümümle aynı salonda oturup yargılanamadım."

Ankara'dan arkadaşları anlatıyor: "Bizim Ulubey-Ulaştepe'de faşist saldırı çok oluyordu. Hiç yılmazdı. Çok kısa sürede herkesin sevdiği biri haline gelmişti. Yorulmak nedir bilmez, sanki enerjisi hiç tükenmezdi. Ulubey'in Ulaştepe'si ve Şentepe'nin Karakaya'sında Hıdır ve arkadaşlarının halka dağıttıkları arazilerdeki gecekonduların sıcaklığı da kalmıştır bugüne. Hıdır adı ise bu gecekondularda doğan çocuklara ad olmuştur..." Hücre arkadasi Veli Biçer anlatiyor:

"Hıdır'lar şubeye götürülmeden başlıyor dayak. Şubeye götürüldüklerinde orada bulunan bütün polisler merdivenlere diziliyor ve altıncı kata çıkıncaya kadar tekme ve yumruk yağmuru altında eziliyorlar. Şubedeki işkenceleri anlatmaya gerek bile görmüyorum.

Şirinyer Askeri Cezaevi'ne konuldular. Orada üç ay tecritte kaldılar. Üç ayın 45 gününü elleri ayakları ranzaya zincirli olarak geçirdiler. O dönemde cezaevinde İstiklal Marşı söylettiriliyor, yemek duasi yaptiriliyordu. Ama onlar bu yaptırımların hiç birine uymadılar. Tecritteki yaşamının geri kalan bölümünde ellerini ayaklarını çözüyorlar ama sürekli olarak gözaltinda tutuyorlar. Tepelerinde hep bir asker bekliyor. Subaylar sürekli dövüyorlar. Bu süre içinde hamamın arkasındaki ufak bahçeye çıkarılıyorlar. (...) Her an kahkahalar içindeydik. Hatta gardiyanlar bizim, hepimizin 'çatlak' olduğunu söylüyorlardı. Onlara göre bizler birer deliydik. Deli olmasak idami beklerken eğlenemezdik.

Hücrelerde eğlence geceleri düzenliyorduk. Birgün İlyas 'Maraş Mahallesi Gecesi' düzenleyince ardından ben, Hıdır ve Aziz 'Dersindiler Gecesi' düzenledik. Hıdır genellikle uyumlu, sorun yaratmayan bir insandı. Onunla iki yıl aynı hücreyi paylaştım. Ve bu iki yil içinde çok güzel bir ilişkimiz oldu. Bu ilişkinin güzel olmasında Hıdır'ın payı oldukça büyüktür. O olaylara ve insanlara yaklaşımında genellikle soğukkanlı, kolay kızmayan ve her hareketini düşünerek yapan biriydi. (...) Bütün bu iyilikleri o asıldığı için sıralamıyorum. O gerçekten iyi bir insandı. Bir de atları çok severdi. Hidır'dan öyle çok at öyküsü dinledim ki, şimdi hiçbirini doğru dürüst hatırlamıyorum. Kafamın içinde bir yığın at koşturuyor şimdi. Atı sadece karşıdan sevmiyordu Hıdır. Ata binmeyi ne kadar çok sevdiğini ballandıra ballandıra anlatıyordu.

En çok 'Hele Ulaş'a Ulaş'a' türküsünü, 'Ertuğrul'a ağıt'ı, 'Dün gece seyrimde coştuydu daglar'ı, 'Allı tur-nam'ı, 'Hızırpaşa' türkülerini severdi. Davul, zurna, saz sesi duyunca hemen oynamaya baslardı hücrede."

Hıdır Aslan anlatıyor: "12.6.1981 Mesut kardeşim, Buca'da olduğunu öğrenince şu hayırsıza iki satır mektup yazalım dedim. (...) En son Ankara Kapah'dan tahliye olduğum gün görüşmüştük. Hayli zaman oldu; özledik sizleri desek yeridir. Burada bir koğuşta 7 kişiyiz. Azalıp çoğalmıyo-ruz ve hiç değişmiyoruz. Günleri kitap, gazete okuyarak, TV seyrederek, sohbet ederek geçiriyoruz. Sohbet dedim de, herkes anlatacağı şeyi en az iki defa birbirine anlattı. Şimdi üçüncü anlatıma hazırlanıyoruz."

"23.8.1981 Kardeşim Mesut, mektubum gecikti. On günü aşkın bir süre önce aldım mektubunu. Karar sonrası o kadar çok mektup aldım ki... Akraba ve dostlar... Teselli için öncelik tanıdım onlara. Seninki de malum, sona kaldı. (...) Beş kişiyiz. Erhan ve Şirin isminde iki arkadaş var bizim dışımızda. Tecritte yanyana odalarda yalnız kalıyoruz. Şirin ve Erhan aynı odada kalıyor. Şirin, 'Yahu baba, siz bu kahkaha atmasını nerde öğrendiniz? Sabah gül, aksam gül, gül ha babam gül. Ne bu be! Düğün evi mi burası arkadaş?' diyor. Şirin siyasi değil. (...) Birçok arkadaşa yazamadım. Mektup yazmasını burada öğrendim. Burayı çıkarsam, tüm yaşantım boyunca yazdığım mektup sayısı ıo'u geçmez...."

"15.9.1981 Sana biraz da yeğenlerimden söz edeyim. Herkese nasip olmayacak kadar çok yeğenim var; 29 tane. Bu yıl 30'un üstüne çıkacak. Çoğunun resmi burada. Mesut, hele iki tanesi; sevimli mi sevimli. Her sabah uyandığımda onların yüzüne bakıyorum..."

"... Kıymetli kardeşim, bugün gene pencereyi açık bırakmışım, gece hafiften bir nezle ve kırgınlık vardı üstümde. Ama öğle yemeğinde kavrulmuş kıyma, içinde de kızarmış biber ve domates gelince hiçbir şeyim kalmadi. Mide güzel bir bayram etti. Bana ait olanın dışında Ali ve Erhan'ın yemeklerini de bölüştüm... (..) Çay ve sigara konusu... Biraz prensip sahibiyim denebilir bu konularda. Çayı demli içmeyi, sigarayı ıo'un üzerine çıkarmayı kesinlikle kabul edemem. Kürdün inadı tuttu diye bir laf

var ya, tam benim için. Dışarda da aynı prensibe sahiptim. Kahveye oturdum mu çift şekerli açık çay masaya söylemeden gelir. Kahvecilerin hepsi öğrenmişti bunu. İşin güzel yani, simdi Ali de açık çay içmeye başladi, şekerli hem de..."

Hücre arkadasi Veli Biçer anlatiyor: "Son geceyi ben de arkadaşların anlattığı kadar biliyorum. O gün (...) yeraltı hücrelerindeydik... Bu nedenle onların anlatımlarından aklımda kaldığı kadarını yazıyorum.

O gece TV kapandıktan sonra saat 4-4.30'a kadar gırgır şamata içinde kelime türetme oyunu oynuyorlar. Geceleri bu oyunu çok oynadığımızı biliyorsun. Onlar oyunla sabahı karşılarken gardiyanlar sık sık mazgaldan onlara bakıyorlarmış. Oyun bittikten on beş yirmi dakika sonra iki başgardiyan ve bir gardiyan içeri giriyorlar ve doğru Hıdır'ın hücresine gidiyorlar. Gardiyanlar Hı-dır'ı alıp götürüyorlar. Hiç kimse anında fark edemiyor. Sadece Mehmet Bozbay 'Ne oluyor?' diye soruyor. 'Galiba öteki tarafa gidiyorum' diye yanıtlıyor Hıdır.

Arkadaşlar bir süre tartışmışlar. Ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlarmış. Belki gelir diye beklemişler. Hastane işi olabilir diye düşünmüşler. Ama aradan biraz zaman geçip de gardiyanın biri mazgala vurunca durumu anlamışlar ve slogana başlamışlar." (...) Muzaffer Öztürk ve Sedat Yılmazsoy anlatıyor:

"Yıldıramaz bizi hücreleriniz Vız gelir celladınız sehpalarınız Bak nasıl coşkulu gidenlerimiz Eksilmeyiz tükenmeyiz darağacında. İlyas kardeşimiz canımız bizim Hıdır kardeşimiz canımız bizim Yaşam dolu sevgi dolu Coşku dolu canımız bizim Simdi senin ilk bölümünü dinlediğin bu türkü, türkülü marşlı hemen her söyleşimizde bitiş türkümüz oldu, beğenildi. Belki de bizim duygularımızı, birlikteliğimizi öz olarak vurguladığı için etkiliyordu dinleyenleri. Adını 'gidenlerimiz' koydu Muzo. Sevinç Eratalay senin Diyarbakır Cezaevi'nde kendilerini yakarak faşizmi protesto edenler için yazdığın 'Sağdıcım' adli şiirini besteledi... Beğendik. Sevgili Hıdır; şimdi, kimimiz 'O gece gözetleme mazgalının delikleri karanlıktı', kimimiz 'Işık vardı' diyor. Önemli değil ama, karanlıktı. O koridorun ışıklarını söndürmüş, pusuya yatmışlardı. Biliyorsun, ta başından itibaren sabaha karşı yatıyorduk. Sohbetlerimiz, türkülerimiz, oyunlarımız sabaha dek sürerdi.

(...) Neyse.. Onlar karanlıkta ve pusuda idi, bizler ise artık kabak tadı vermeye başlamış olan, ancak daha eğlencelisini bulamadığımız için o sıralar sık sık oynadığımız kelime bulmaca' oyununu oynuyorduk.

O gece oyun bitmeye yakınken seninle Çemişgezek' mi, Çemişkezek' mi diye tartışmış ve haklı olduğun halde seni haksız çıkarıp puanlarını silmiştik. Sonra yattık. Sabaha karşı 5.30 filandı. Çoğumuz hemen uykuya da-hvermişti. Derken sinsice gelip seni usulca hücrenden alıp götürmelerinden sonra İbo bizleri uyandırdı. Sen sehpaya dimdik ve gülümseyerek yürürken, bir savcı dayanamayıp sırtını dönmüş ve 'Lanet olsun böyle göreve'

(...)
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin uyurken dudağında
gülümseyen bordo gül bense kalbimi harmanlayan isyan olsun simdi dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik bir gün benim elimde patlamaya sabırsız mavzer olsun başını omzuma yasla gövdemde taşıyayım seni gövdem gövdene can olsun (...)
Arkadaş Z.ÖZGER

demiş yanındakilere. Orada bulunan görevlilerden biri, o anda orada olan tüm görevlilerin gözlerinin kan çanağına döndüğünü, büyüyüp şiştiğini söyleyecekti daha sonra. Gecenin bile gözleri büyümüş olmalı.

Şimdi sen Dersim dağlarının eteğindesin. Mezarına bizim adımıza da birer karanfil bırakılmasını istemiştik. Belki ihmal etmişlerdir, bilemiyoruz. Ama söz olsun; bu can bu tenlerde kaldıkça, birgün mutlaka kendi ellerimizle bırakacağız karanfilleri mezarına... Her zaman bizlerlesiniz. Her zaman sizlerleyiz. Hıdır Aslan 25 Ekim 1984 günü Burdur Cezaevi avlusunda idam edildi.

Hıdır infazda çok soğukkanlı davrandı, yanına cellat dahil kimseyi istemedi. Son satırlarında da "Kısa da olsa onurlu yaşamanın yolunu seçtiğim için mutlu gidiyorum. İyi, güzel şeyler uğruna yaşanıyorsa katlanılama-Babası anlatıyor:

Hıdır Aslan'ın yeğeni Sultan'a yazdığı mektuptan: "Canım Abim, Uzun uzun yazacak değilim. Bu ana hep hazırdım. Son yolculuğum yaşamım kadar güzel olmalı. Üzülmek mi? Bunu hiç istemiyorum canlarım. Büyük sözler etmeyi gereksiz buluyorum. Hersey yaşamımız kadar açık ve sade olmalı. Yaşamak bir tür-küyse bunu, bu türküyü en güzel biçimiyle söylemeye çalıştım. Zafer şarkısının söylendiği günler de gelecek. Yüreğimin tüm sevgisiyle, tüm onurlu güçlerimle seni, sizi, hepinizi kucaklar, doyasıya öperim. Güçlü olun. Başı dik olun. 0 güzel günlerde tekrar yanınızda olacağım.

Amcanız, kardeşiniz, dostunuz."

Hıdır Aslan


Alinti.
http://www.birgun.net/bolum-64-haber-51877.html#haber_basi

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren