Muhalefet
Milyonlarca gencin hayatı üzerinde oynanan bir 'iktidar oyunu'ndan, bu oyunu adeta sessizce seyrettiğimizden, ülkenin geleceğini tümüyle belirleyecek gelişmelere hemen hiç müdahale edemediğimizden söz ediyoruz. "Adeta sessizce" diyoruz, çünkü, sendikalarımız, sol partilerimiz, aydınlarımız, gençlerimiz, güçleri yettiğince meydanlara (hatta arada fırsatını bulunca TV ye) çıkıp bildiriler yayınlayıp seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Ancak bütün bu çıkışlar dağınık, fikri birlikten yoksun, güçsüz ve etkisiz. Etkisizliğin nedenlerini de biliyoruz: Bütün bu güçler; sendikalar, gençler, aydınlar ve sol partiler paramparça. Bunu anlamak için solun bir mayıs tablolarına bakmak yeterli. Bu durum bir yönüyle 12 Eylül'ün bir mirası. O dönemde bu ülkenin bütün devrimci dinamikleri, halkın örgütlü güçleri yok edilirken, K. Evren açtıkları imam hatip okulları ve kuran kurslarıyla öğünen nutuklar atıyordu.
Gerçek midir, hoş bir yakıştırma mı, bilemiyorum; Picasso ile karşılaşan Franko, ressamın (aynı isimli kasabada geçen faşist katliamı konu alan) ünlü Guernica tablosuna olan hayranlığını belirtince, ressam "O sizin eseriniz, ekselans!" diye yanıt vermiş! Şimdi, laiklik elden gidiyor diye "sert açıklamalar" yapan generallere de "Bu, biraz da sizin eseriniz!" demek yanlış olmaz sanırım.
Ama,12 Eylül'den sonra şimdi neredeyse yarım yüzyıl geçti. Dünya çapında sağ ideolojinin hakimiyetinin hüküm sürdüğü bir süreçten geçiyoruz. Şimdi, bizim gibi ülkelerde eskiden askeri darbelere yol açan ABD'nin soğuk savaş siyasetleri artık yok. AKP, ABD'nin yeni siyasetlerinin uygulamasında önemli bir rol üstlenmiş durumda ve gücünü biraz da buradan alıyor.
Solun kendi "toplumu ve sistemi dönüştürme" iddialarından uzaklaşarak, yalnızca AB sürecinin (demokrasi, insan hakları,vb...) demokratik kazanımlarına takılıp kalması, bu konularda "gereğini yapıyor görünen" AKP'ye karşı bir sol muhalefetin geliştirilmesinde tereddütler ve duraksamalar yaratıyor.
Özellikle gerilimin ve kamplaşmanın, eski rejimin savunulmasına odaklanan ordu ile AKP arasında olması bir tereddüt noktası oluşturuyor. Biz, Türkiye'de solun bütün kuşakları askeri darbelerden çok çektik. AKP'nin sağ uygulamalarına karşı çıkarken, ordunun yanına düşme endişeleri bu nedenle anlaşılabilir bir duygu olmakla birlikte, buna dayanarak bir "çekinceli" siyasetin savunulması büyük bir yanılgı olur.
Gerçekte sorun kamplaşmanın aldatıcı karakteriyle ilgili. Ortada gerçek bir muhalefet yoktur. Halkın kendi öz gücüne dayanan bir sol muhalefet geliştirilmeden daima böyle sahte ikilemlerin arasına sıkışıp kalırız. AKP'nin yürüttüğü sağ siyasetlerin tek muhalifi, aşağıdan halk kitlelerinin örgütlü gücüne dayanan yeni bir Türkiye yaratma projesi olabilir;
eski sistemin yukarıdan savunusu değil. Bu da ancak, esas olarak küreselleşme doğrultusunda AKP tarafından yürütülen neo liberal siyasetlere karşı (eski sitemin savunulması hatasına düşmeden ) tutarlı, kararlı bir muhalefet izlenerek gerçekleştirilebilir.
AKP'nin ve sağın hakimiyet görüntüsü, solun içinde bulunduğu ideolojik ve örgütsel paramparçalığın sonucudur.
Buna mahkum değiliz.
BİRGÜN » Oğuzhan Müftüoğlu - Muhalefet - 17/05/2004
Ancak bütün bu çıkışlar dağınık, fikri birlikten yoksun, güçsüz ve etkisiz. Etkisizliğin nedenlerini de biliyoruz: Bütün bu güçler; sendikalar, gençler, aydınlar ve sol partiler paramparça. Bunu anlamak için solun bir mayıs tablolarına bakmak yeterli. Bu durum bir yönüyle 12 Eylül'ün bir mirası. O dönemde bu ülkenin bütün devrimci dinamikleri, halkın örgütlü güçleri yok edilirken, K. Evren açtıkları imam hatip okulları ve kuran kurslarıyla öğünen nutuklar atıyordu.
Gerçek midir, hoş bir yakıştırma mı, bilemiyorum; Picasso ile karşılaşan Franko, ressamın (aynı isimli kasabada geçen faşist katliamı konu alan) ünlü Guernica tablosuna olan hayranlığını belirtince, ressam "O sizin eseriniz, ekselans!" diye yanıt vermiş! Şimdi, laiklik elden gidiyor diye "sert açıklamalar" yapan generallere de "Bu, biraz da sizin eseriniz!" demek yanlış olmaz sanırım.
Ama,12 Eylül'den sonra şimdi neredeyse yarım yüzyıl geçti. Dünya çapında sağ ideolojinin hakimiyetinin hüküm sürdüğü bir süreçten geçiyoruz. Şimdi, bizim gibi ülkelerde eskiden askeri darbelere yol açan ABD'nin soğuk savaş siyasetleri artık yok. AKP, ABD'nin yeni siyasetlerinin uygulamasında önemli bir rol üstlenmiş durumda ve gücünü biraz da buradan alıyor.
Solun kendi "toplumu ve sistemi dönüştürme" iddialarından uzaklaşarak, yalnızca AB sürecinin (demokrasi, insan hakları,vb...) demokratik kazanımlarına takılıp kalması, bu konularda "gereğini yapıyor görünen" AKP'ye karşı bir sol muhalefetin geliştirilmesinde tereddütler ve duraksamalar yaratıyor.
Özellikle gerilimin ve kamplaşmanın, eski rejimin savunulmasına odaklanan ordu ile AKP arasında olması bir tereddüt noktası oluşturuyor. Biz, Türkiye'de solun bütün kuşakları askeri darbelerden çok çektik. AKP'nin sağ uygulamalarına karşı çıkarken, ordunun yanına düşme endişeleri bu nedenle anlaşılabilir bir duygu olmakla birlikte, buna dayanarak bir "çekinceli" siyasetin savunulması büyük bir yanılgı olur.
Gerçekte sorun kamplaşmanın aldatıcı karakteriyle ilgili. Ortada gerçek bir muhalefet yoktur. Halkın kendi öz gücüne dayanan bir sol muhalefet geliştirilmeden daima böyle sahte ikilemlerin arasına sıkışıp kalırız. AKP'nin yürüttüğü sağ siyasetlerin tek muhalifi, aşağıdan halk kitlelerinin örgütlü gücüne dayanan yeni bir Türkiye yaratma projesi olabilir;
eski sistemin yukarıdan savunusu değil. Bu da ancak, esas olarak küreselleşme doğrultusunda AKP tarafından yürütülen neo liberal siyasetlere karşı (eski sitemin savunulması hatasına düşmeden ) tutarlı, kararlı bir muhalefet izlenerek gerçekleştirilebilir.
AKP'nin ve sağın hakimiyet görüntüsü, solun içinde bulunduğu ideolojik ve örgütsel paramparçalığın sonucudur.
Buna mahkum değiliz.
BİRGÜN » Oğuzhan Müftüoğlu - Muhalefet - 17/05/2004
arasorbul - 23. Dez, 18:16
Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/451317/modTrackback