Hepimiz bir numarayız ama çok yalnızız...
Neler neler yaşadık çok kısa gibi görünen ömrümüzde... Fırtınalı bir denizde küçük bir sandal gibiydik hepimiz. Kimilerimiz hiç beklenmedik sahillere sürüklenirken, kimimiz azgın dalgalara yenildik... Çok azımız ulaşabildi o kayıp limana. Neler neler görmedik ki kısacık ömrümüzde... Kıbrıs harekâtı, ‘80 öncesi, ihtilal, Özal devri, SSCB’nin çöküşü, Berlin duvarının yıkılışı, Lübnan İç savaşı, İran İslam devrimi, Zeki Müren, İran-Irak Savaşı, Aziz Nesin, ozon tabakasının delinmesi, cep telefonunun doğuşu, Uğur Mumcu, AIDS, Sivas katliamı, Kemal Sunal, 17 Ağustos, ikiz kuleler ve daha neler neler...
Tüm kavramlar birbirine karışmıştı sanki... Denizdeki fırtınanın bir benzerini de akıllarımızda yaşıyorduk. Pusulamız fırıldak gibi dönüyordu düşündükçe... Öğrendiğimiz her şey biraz daha şaşırtıyor ve heyecanlandırıyordu. Yeni bir bilginin kıyılarında gezinirken, ayağımızı okşayan minik bir dalga, bizi derin karanlıklara çekebiliyordu. Heyecanlı, idealist ve iddialıydık. Kavgalarımız sert ve acımasızdı. Bizim gibi düşünmeyenleri değil, giyinmeyenleri dahi anlamakta güçlük çeker, onları küçümserdik. İdeallerimiz uğruna düşünmeden ölebilirdik. Sessiz ve edilgen değildik asla, dünyayı değiştirebileceğimizin farkındaydık. Geleceğe umutla bakar, yarınların bizim olacağını bilirdik. Aşkımız da öyleydi. Sevdik mi adam gibi sever, nikahsız evlilikler yaşardık. Elini tutup, küçük bir öpücük almak için, parkların akıl almadık yerlerinde gezinirdik. Yoksa karakola düşmek vardı işin ucunda. Sevdiklerimize mektup yazar içine kurumuş güller koyardık. Yüzlerce şiiri ezbere bilir, sevdiceğimize şiir okur, şiir yazardık. Bağlamanın bir tınısı bizi hiç görmediğimiz memleketlerimize götürürdü. Nazım’ı gizli gizli okur, şiirlerini, teksir makinelerinde çoğaltırdık. Markalarımız, arabalarımız yoktu, elektrik kesilince troleybüste kalırdık. Sigarayı otobüste içer, ağabeyimizin yanında içmezdik. Hani eski albümlerimizde tiplerimize, elbiselerimize bakar da güleriz ya, ben hep kaybettiğim bir dostun resmine bakar gibi bakarım.
Seviyorum, özlüyorum yılların benden götürdüklerini... Kısaca biz de babalarımıza benzemiyoruz, babalarımız gibi... Ama tüm eksiklerine ve olmayanlara rağmen her şey, yediğimiz domates, can erik bile sanki daha güzeldi eskiden. Artık yüzlerce rakamdan oluşuyor yaşamımız, telefon numaraları, şifreler, kimlik ve vergi numaraları, kredi kartları... Ama yeni hayatları en iyi anlatan rakam “1”. Çünkü artık hepimiz bir 1 numarayız. Çarpımdaki etkisiz eleman. Etkisizliğin ve yalnızlığın, yapayalnızlığın rakamı. Sayılarımız ve bilgilerimizle beraber yalnızlıklarımız da büyüyor. Ama hiç sorun etmeyin kendinize, ne de olsa artık hepimiz “1 NUMARAYIZ”, ama yapayalnızız.
Yavuz Bingöl 25/04/04
Tüm kavramlar birbirine karışmıştı sanki... Denizdeki fırtınanın bir benzerini de akıllarımızda yaşıyorduk. Pusulamız fırıldak gibi dönüyordu düşündükçe... Öğrendiğimiz her şey biraz daha şaşırtıyor ve heyecanlandırıyordu. Yeni bir bilginin kıyılarında gezinirken, ayağımızı okşayan minik bir dalga, bizi derin karanlıklara çekebiliyordu. Heyecanlı, idealist ve iddialıydık. Kavgalarımız sert ve acımasızdı. Bizim gibi düşünmeyenleri değil, giyinmeyenleri dahi anlamakta güçlük çeker, onları küçümserdik. İdeallerimiz uğruna düşünmeden ölebilirdik. Sessiz ve edilgen değildik asla, dünyayı değiştirebileceğimizin farkındaydık. Geleceğe umutla bakar, yarınların bizim olacağını bilirdik. Aşkımız da öyleydi. Sevdik mi adam gibi sever, nikahsız evlilikler yaşardık. Elini tutup, küçük bir öpücük almak için, parkların akıl almadık yerlerinde gezinirdik. Yoksa karakola düşmek vardı işin ucunda. Sevdiklerimize mektup yazar içine kurumuş güller koyardık. Yüzlerce şiiri ezbere bilir, sevdiceğimize şiir okur, şiir yazardık. Bağlamanın bir tınısı bizi hiç görmediğimiz memleketlerimize götürürdü. Nazım’ı gizli gizli okur, şiirlerini, teksir makinelerinde çoğaltırdık. Markalarımız, arabalarımız yoktu, elektrik kesilince troleybüste kalırdık. Sigarayı otobüste içer, ağabeyimizin yanında içmezdik. Hani eski albümlerimizde tiplerimize, elbiselerimize bakar da güleriz ya, ben hep kaybettiğim bir dostun resmine bakar gibi bakarım.
Seviyorum, özlüyorum yılların benden götürdüklerini... Kısaca biz de babalarımıza benzemiyoruz, babalarımız gibi... Ama tüm eksiklerine ve olmayanlara rağmen her şey, yediğimiz domates, can erik bile sanki daha güzeldi eskiden. Artık yüzlerce rakamdan oluşuyor yaşamımız, telefon numaraları, şifreler, kimlik ve vergi numaraları, kredi kartları... Ama yeni hayatları en iyi anlatan rakam “1”. Çünkü artık hepimiz bir 1 numarayız. Çarpımdaki etkisiz eleman. Etkisizliğin ve yalnızlığın, yapayalnızlığın rakamı. Sayılarımız ve bilgilerimizle beraber yalnızlıklarımız da büyüyor. Ama hiç sorun etmeyin kendinize, ne de olsa artık hepimiz “1 NUMARAYIZ”, ama yapayalnızız.
Yavuz Bingöl 25/04/04
arasorbul - 23. Dez, 18:30
Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/451330/modTrackback