Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Avrupalılaştıramadıklarımızdan mısınız..?

Avrupalılaştıramadıklarımızdan mısınız..? İslamlaştıramadıklarımızdan mısınız..?
Bir bu eksikti o da oldu.Şimdi nurtopu gibi bir Avrupa Birliği sendromumuz var. Yalanla yanlışla besleyip büyütecekler. Hesaplı kitaplı senaryolarla geliştirecekler. Brüksel'de ne oldu sorusuna yanıt bulamayan yurdum insanını şaşırtacaklar, bunaltacaklar.
Kimi paronoya ile tanışacak. "Avrupalıyım.. Avrupalıyım.." diye volta atmaya başlayacak. Kimi halasülasyona dalacak . "Fransa 'da sağlam iş.. Hollanda'da sarışın eş.." düşlerine dalacak. Türkiye bir kez daha toplumsal şizofreninin pençesine düşürülecek..
Kimini "Avrupalılaştıramadıklarımızdan mısınız..?" diye aşağılayacaklar. Kimini "İslamlaştıramadıklarımızdan mısınız..?" diye suçlayacaklar. Kısaca vazgeçemedikleri "idrardan karekter tahlili yapma.." tekniğiyle yine kafa karıştıracaklar. Kafa karıştırıp sonuca ulaşmak istedikleri öylesine açık ki.
Kimi o kabus gecesinde Brüksel'de çalan bir telefonun ucundan Genelkurmay'ın hükümetin yanında olduğu müjdesinin geldiğini yazıyor.(Fatih Altaylı, Hürriyet)
Kimi Brüksel başarısının temellerinin Fethullah Hoca yandaşlarınca yıllar önce Abant toplantılarında atıldığından söz ediyor.(Nuh Gönültaş,Ilıcaklar'ın Tercüman'ı)
Kısaca kim "neyin tarihi olduğu belli değilse de.." Avrupa Birliği'nden tarih alınması başarısında NATO'cu "ordunun yanlarında..", Amerikancı "Fethullahçıların arkalarında .." olduğunun altı çiziliyor.
Brüksel seferinin sonuçları sadece Kıbrıs'ı sorunuyla tartışılacaksa; Kürtlere otonomi tanımaya, Ermenilere soykırımı kabul etmeye, Alevileri dini azınlık saymaya,Ege sorununu Lahey götürmeye dolaylı yada dolaysız kabullerle evet, denmesinin üstü örtülecekse elbette bize söyleyecek söz kalmıyor
Kalmıyor çünkü toplum mühendisliğine soyunan bir eli yağda bir eli balda "gazeteci- siyasetçiler.." ile "yazar-devlet adamlarınca.." tüm önlemler alınmış durumda.
Ordunun sesi "yolsuzluk yapan generaller.." nedeniyle kısılıyor.
Parlamento muhalefetinin sağ kanadı ANAP,DYP, MHP "Yüce Divan yargılamalarıyla.." parçalanıyor.
Parlamento muhalefetin sol kanadı CHP ise "Mustafa Sarıgül seçeneğiyle.." yıpratılıyor.
Parlamento dışı muhalefete işçiye, öğrenciye, sendikaya, derneğe,üniversiteye ise alıştıkları biber gazını solumak , cop acısına dayanmak düşüyor.
Brüksel'de görüşmeleri izleyen gazetecilere yüklenecek ciddi bir suçlamayla da senaryo tamamlanıyor.
Müstear adıyla Türk basınının medarı iftiharı "Brüksel'deki gazetecilerin "oradan anında elde ettikleri haberlerle İstanbul'da Borsa operasyonlarına giriştikleri.." haberi medya kulislerine bomba gibi düşüyor.(Fehmi Koru,Yeni Şafak)

Bu durumda "Brüksel de ne oldu..? sorusuna yanıt arayan çaresiz halkımıza "rest çekip görüşmeleri terk etmeye" kalkışan kahraman başbakanın "masaya vurduğu yumruğu.. " konuşmak kalıyor.
Ne zaman bir devlet adamının rest çekip masa yumrukladığını duysam yıllar öncesinin o müthiş gazetecilik olayını anımsıyorum.
Başbakan Süleyman Demirel 1977 seçimlerinden bir ay önce NATO zirvesine katılmak için Londra'ya gitmişti. Başkan Carter'le ikili görüşme yapıp ambargo kaldırılması için söz alarak Türkiye'ye dönmek istiyordu. Bu başarısını elbette seçimlerde kullanacaktı.
Anadolu Ajansı Genel Müdürü Attila Onuk'un "üç gün önce Ankara'da bizzat hazırlayıp görüşmenin yapıldığı gün Londra'dan geçtiği habere göre.." kapalı kapıların arkasında 35 dakika süren toplantıda Başbakan Demirel haksız uygulamayı eleştirirken o kocaman elleriyle "masaya yumruk" atmıştı.
Londra dönüşü Ankara' da " Milliyetçi Başbakan..", "Komünistler Moskova'ya.." sloganlarıyla karşılanan Demirel gazetecilerin "Masaya yumruk vurdunuz mu?" sorusuna "Geçin bu soruları.." karşılığını verecekti. Üstelik "haberin kaynağı ben değilim ki.." deyip suçu gözbebeği Attila Onuk'un sırtına yükleyecekti.
Yumruk attı/ yumruk atmadı tartışmaları arasında en güzel değerlendirmeyi İkinci Milliyetçi Cephe Koalisyon Hükümeti' ndeki ortağı Başbakan Yardımcısı Prof. Necmettin Erbakan yapıyordu.
Prof.Erbakan "Demirel yumruk atmaz atsa atsa takla atar.." derken, elbette dizinin dibinde boy veren yüz yılın en büyük taklacısını yetiştirdiğini elbette bilmiyordu..

Yumruk atmanın rest çekmenin ırkçı/dinci kamptaki getirisi çoktu. Kendi gözündeki "merteği" görmeyen devlet ve siyaset adamlarını muhataplarının gözündeki "çöple" uğraştırmayı haysiyetli dış politika sayan anlayış Sadrazam Damat Ferit'ten beri böylece sürüp gidiyordu.
AKP İstanbul Milletvekili Prof. Burhan Kuzu, TBMM kürsüsünden boş yere "Başbakanlık makamının Osmanlı'daki 'sadrazamlık' makamı ile eş olduğunu.." söylemiyordu. Başkanlık sistemi uzmanı anayasa hukuku hocası koskoca profesörün elbette bir bildiği, bir düşüncesi vardı.

Erbil Tuşalp

Trackback URL:
https://akpinar.twoday.net/stories/451277/modTrackback


Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren