Sitem hakkinda

Bu sitede diger sitelerden sectigim yada gazetelerden buldugum ve sizlerle paylasmak istedigim yazi,siir,resim vs seyleri bulacaksiniz.Umarim begenirsiniz.

Okuduklarim


Barış Pehlivan , Barış Terkoğlu
Metastaz

Dinlediklerim

Seyrettigim filmler

MISAFIR DEFTERI

Sonntag, 31. Dezember 2006

DİN, TOPLUM, SİYASET (3) "Din, Kemalizm, darbecilik ve sol"

Küreselleşme sürecinin yarattığı sonuçlar üzerinde gelişen "laik anti-laik kutuplaşması" bu gün solun açmaza sürüklendiği önemli konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. "Din, Toplum ve Siyaset" konusundaki yazılarıma gösterilen (olumlu / olumsuz) tepkiler de bunu gösteriyor. Aynı duyguları paylaşan bir dostun mesajında şöyle deniyordu:

"...28 Şubat öncesinde 'ne refahyol ne hazırol mitingi'nde 50 000 kişinin toplandığını yazmıştı gazeteler. Ne yazık ki o günden bu yana din istismarcılarının kaydettiği açık mesafe ve bundan duyulan ürküntü sonucu hazırol taraftarlığı çaresizlikten dolayı daha çok güçlendi. Yani iki yanlış çözüm de daha fazla güç topladı. 3. bir ve doğru çözüm olan "ne şeriat ne darbe" şu anda seyirci durumunda..."

Üçüncü yolun 'seyirciliğinin' nedeni ise malum: Kemalist darbecilerin safına düşme korkusu!

Gerçekten özellikle AKP iktidarı zamanında daha da yoğunluk kazanan toplumdaki muhafazakâr-laşma ve dinci hareketlerin gelişimi karşısında devletin baskı güçlerine (darbeciliğe) umut bağlama eğilimleri de güçlendi.

Her yazımızda altını çize çize belirtmeye çalışıyoruz. Bu gün laik cepheyi oluşturan Kemalistler ve darbe yanlıları "laikCumhuriyeti şeriat tehlikesine karşı koruma" adına, esas olarak mevcut düzenin ve devletin, onun bütün baskı ve sömürü biçimlerinin, bütün eşitsizliklerinin savunulmasından başka bir şey yapmıyorlar. CHP'nin izlediği - solla ilgisi hiç kalmayan - çizgi de bu. Oysa baskı ve sömürü esasına dayanan bir düzeni savunarak gericiliğe karşı mücadele edilemez. Darbecilik de zaten bu güne kadar her zaman gerici güçlerin hizmetinde olmuştur. (Sözde o zamanki sağcı hükümetin anayasal reformları yapmaması gerekçesiyle gerçekleştirilen 12 Mart'ta ülkenin bütün ilerici-devrimci güçleri ezilirken, cuntacılar Erbakanı yurt dışından getirterek parti kurdurmuştu. Kahramanmaraş gibi faşist katliamlar gerekçe gösterilerek ilan edilen sıkıyönetimler yalnızca solu ve devrimcileri ezmek için kullanıldı. 12 Eylül'de de toplumda gelişen devrimci düşünceleri önlemek için okullarda din derslerini zorunlu hale getirerek dini teşvik eden önlemler alınmıştı...)

Öte yanda ülkede gelişen dinci hareketlerde bir tür ilericilik keşfedenler de var. Doğu'nun namaza durmasını bir yana bırakalım; "Dinci hareketlerin ideolojik olarak gericiliğin bir parçasıyken politik olarak ilerici tutumlarla ortaya çıkabileceği gibi" enteresan tahliller ortaya atılabiliyor. Tarihin ve ideolojilerin sonunu ilan ettiği makalesinde Hun-tigton Türkiye'ye "İslam aleminin liderliğini" önermiş, bunun için de "Kemalist mirasın köklü biçimde reddedilmesi gerektiğini" ileri sürmüştü. Şimdilerde sol adına bazen (sanki hazretin tavsiyesinin gereğini yerine getirmek için!) dinci hareketlerin Kemalist devlete karşı gösterdikleri tepkilerin desteklenmesi gerektiği söyleyenler bile çıkabiliyor. Kuşkusuz bu gün mevcut sömürü ve baskı düzenini ve onun bütün eşitsizlik ve özgürlüksüzlük biçimlerini savunan Kemalizme karşı çıkılması gerekir. Ama dinci hareketlerin Kemalizm'le karşıtlığının nedeni başkadır. Avrupa'da laiklik devletin kendisini dinden ayrıştırmasıyla gerçekleşirken, Türkiye'de tersine bir yol izleyerek Cumhuriyet'le birlikte Kemalist devletin dini kamusal alandan kişisel inanç alanına uzaklaştırmasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu gün dinci hareketlerin Kemalist devlete karşıtlığının nedeni dini kişisel inanç alanından çıkararak yeniden kamusal alana hâkim kılmaya çalışmaktır. Bu karşıtlıkta (düşmanımın düşmanı dostumdur türünden bir ilkesiz fırsatçılık mantığıyla) desteklenmesi gereken bir ilericilik görmek ultra liberal bir şaşkınlıktan başka bir şey olamaz. Bu gün mevcut devlete, onun sömürü ve baskı düzenine karşı mücadele ederken Cumhuriyet'le ilerici ve laik kazanımlarına sahip çıkılmadan ilericilik de solculuk da demokratlık da yapılamaz.

Din temelindeki gerici siyasetler mevcut devletin özüne karşı çıkmak bir yana, her zaman mevcut düzenlerin korunmasına hizmet eder. Bugün Türkiye'de olduğu gibi bütün dünyada küreselleşmenin sosyal devletin tasfiyesine yönelen neoliberal politikaları sonucu yoksulluğa sürüklenen kitleler içinde dinci akımlar körükleniyor. Tam bir beyaz Avrupalı bakışına sahip olan şimdiki Papa da bu yüzden bütün Avrupa'yı dolaşarak dinciliğin yeniden yaygınlaşmasına çalışıyor. Medeniyetler çatışması hikâyeleri de medeniyetler kucaklaşması hikâyeleri de hep aynı kapıya çıkıyor. Türkiye'de de büyük sermaye güçlerine dayanarak iktidara gelen AKP eliyle bir yandan toplumdaki dincilik temelindeki bir muhafazakârlaşma güçlendirilirken, neo liberal politikalar geniş kitlelere sessizce benimsetilebiliyor.

Bu yüzden bu gün küreseleşmenin neoliberal politikalarına karşı mücadelenin dinsel gericiliğe karşı mücadeleden, her ikisinin de düzene karşı mücadeleden ayrılması mümkün değildir.

Tekrar edelim:

Tayyip C.B olacak mı olmayacak mı? C.B eşi türbanlı biri olabilir mi?

Türkiye'nin sorunu bu değildir.

2007 yılına girerken Türkiye'nin sorunu, hepsi dinci, milliyetçi, liberal seçenekler karşısında eşitlikçi, özgürlükçü, devrimci bir gücün sesinin yeniden yükseltilmesinden başka bir şey değildir.

*Hepimize böyle bir sesin (alanlar ve stadyumlar dolusu!) yükseleceği bir yeni yıl diliyorum.

Oğuzhan Müftüoğlu

Aziz Nesin
Bam teli
Can Dündar
CUMOK
Enver gökce
Enver Karagöz
Fikri Sönmez
Gülten Akin
Karamizah
Laz Kapital
Melih Pekdemir
Nazım Hikmet
Ofli hoca
Oguz Aral
Oguzhan Muftuoglu
Okuma kösesi
... weitere
Profil
Abmelden
Weblog abonnieren